Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Joko; sırtımızdaki yükler…

Bazı oyunları izlemekle izlemiş olmuyorsunuz. Oyundan çıkınca, hatta ertesi gün bile etkisini sürdürüyor izlemek... Araştırıyorsunuz... Araştırırken benzer şeylere bakıyor, işte bu da tam böyle diyeceğiniz şeylerle karşılaşıp, izliyor, okuyor, paylaşıyorsunuz... Toplumsal hayata, süregelen yaşamlarımıza, bugünümüze, değişmeyen kaderimize ve belki de yarınımıza benzetmeler yapıp, çıkarımlarda bulunuyorsunuz... Bazı   oyunları izlemekle izlemiş olmuyorsunuz. O oyun, o metin, geliyor sizin yüzünüze bütün   çıplaklığıyla gerçekleri vuruyor ve bir kez daha farkındalık boyutunda yaşamaya devam ediyorsunuz... Yolcu Tiyatro 'nun bu sezon sahnelediği "Joko'nun Doğum Günü" işte tam da bahsettiğim tarzda bir oyun... Su deposunda işçilik yapan Joko 'nun bir sabah sırtına binerek kendisini parayla taşımasını teklif eden bir adama karşı direnmesi ile başlayan daha sonra depodaki arkadaşlarının da etkisi ve fazla para kazanma hevesiyle başladığı insan taşıma işinde, kongre üye...

Üç ayrı oda, köşk ve tiyatro...

Çok farklı mekanlarda tiyatro izlediğim oldu ama ilk kez bir  köşkte tiyatro  izledim. Evet. Yanlış anlamadınız bildiğiniz köşk . Üç ayrı odada, üç farklı oyuncu tarafından sergilenen performansa tanık olmak oldukça ilginç bir deneyimdi... Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü 'nden mezun üç sınıf arkadaşı Berkay Ateş, Can Kulan ve Emir Çubukçu tarafından kurulan Tiyatro D22 , sevdiğim ve yaptıkları her yeni projeyi   merakla takip ettiğim ekiplerden... Bu işe gönül vermiş yetenekli bu gençler daha önce Galata 'da " Hamursuz Fırını" nı tiyatro sahnesine dönüştürerek başladıkları serüvenlerine bu sezon İstanbul'un farklı mekanlarını tiyatro alanlarına dönüştürerek bir yeniliğe daha imza atıyor... Çağdaş Alman Tiyatrosu 'nun öncü yazarlarından Lothar Kisttstein 'in " Dünyaya Gözlerimden Bak/See the World Through My Eyes"  adlı oyununu Alman yönetmen Frank Heuel 'in rejisi ile Kadıköy Has...

Godot’yu beklemek...

Yine bir festival oyunu ile karşınızdayım. Bu kez söz "Godot’yu Beklerken" ile "Şahika Tekand ve Studio Oyuncuları" nın... "Samuel Beckett "ın ölümsüz eseri "Godot'yu Beklerken" 1990 yılında "Beckett"le başladıkları serüvenlerini devam ettiren "Şahika Tekand ve Studio Oyuncuları" tarafından performatif sahneleme yöntemi ile izleyicisiyle buluşmaya devam ediyor… Bilmeyenler için bu efsane yazarı biraz tanıtmak isterim; 1906 'da Dublin'de dünyaya gelen Samuel Beckett , zamanının "son modernistlerden" daha sonraki pek çok yazarı etkilediği için de "ilk postmodernistlerden" biri olarak değerlendirilir. 20. yüzyıl deneysel edebiyatının önde gelen isimlerinden İrlandalı yazar, oyun yazarı, eleştirmen, şairdir. Beckett aynı zamanda "Absürt Tiyatro" akımının en önemli yazarı sayılmaktadır. Absürd (Uyumsuz) tiyatro; bütün kalıplara, alışılmış düzene karşı çıkar. Olaylar arasında bağ kur...

Filler ve kadınlar asla unutmaz!

Farklılıkların buluştuğu bir bina ve bu binada küçük karşılaşmalar dışında birbirinden habersiz üç kadın... Üçünün de derdi başından aşkın...Hayatları, beklentileri, yıkıntıları, umutları, yaşantıları, birbirinden tamamen farklı... Beyaz atlı prensini bekleyen ve bu yolda yanlış ilişkiler yaşayan bir kadın... 12 yıllık uzun ilişkisi boyunca evleneceği adama hayatını adayan ama düğüne birkaç gün kala terk edilen bir başka kadın... Orta yaşlarında hayatı boyunca feminist ve  aktivist olarak yaşamış, hiç sevilmemiş, erkeklerden hep hoyratlık görmüş , çocuk doğurmak için bir senesi kaldığını öğrenip bu şansı değerlendirmek için çabalayan başka bir kadın...  Ve bu üç kadının, hayatla, erkeklerle, anneleriyle, hayalleri, duygularıyla başa çıkma yolunda yaşadıkları... Yunus Emre Gümüş 'ün yazdığı, Özen Yula 'nın yönettiği Vahide Perçin, Yasemin Conka ve Açelya Topaloğlu 'nun rol aldığı "Kadınlar, Filler ve Saireler" komşu oldukları halde birbirine yabancı üç ...

Küçümsemenin dayanılmaz hafifliği…

Neredeyse her oyunu beraber izlediğim tiyatro sevdalısı dostuma, gayri ihtiyari son zamanlarda art arda iyi oyunlara denk geliyor olmamız ne şans değil mi? diye sorduğumda "bence bu sezon iyi oyunlar sahneleniyor" cevabıyla düşündüm de evet. Genel anlamda her sezon için aynı şeyi (kendi adıma) söyleyemesem de bu sezon gerçekten güzel oyunlar var. Bu da tiyatronun çıtasının gittikçe yükseklere çıktığını gösteriyor, ne mutlu... Bu sefer bahsedeceğim oyun yeni bir ekip tarafından sahneleniyor. Oyuncu ve yönetmen Mark Levitas ile yazar, dramaturg Ceren Ercan 'ın 2015 'te kurdukları "Platform Tiyatro" ve sahneledikleri ilk oyun Ceren Ercan 'ın yazdığı, Mark Levitas 'ın yönettiği, Zuhal Gencer Erkaya, Kanbolat Görkem Arslan, Elif Ürse ve Sercan Gülbahar 'ın yer aldığı " Köpeklerin İsyan Günü" bu oyun aynı zamanda "Sau Luiz Teatro Municipal ile İstanbul Tiyatro Festivali" nin...

“Kozalar”a sığınanlar...

I.  Kadın: Ne istiyorlar bizden canım? Ne kötülüğümüzü gördüler? Biz karışıyor muyuz etliye sütlüye? II. Kadın: İnsanlar birbirini yiyormuş! Yemesinler! Biz mi "Yiyin birbirinizi!" diyoruz. III. Kadın: Herkes "şöyle olmalıymış, böyle olmalıymış... Şu yanlışmış, bu yanlışmış" der durur. Dinlemeyiz bile. 1971 yılında Türk edebiyatının usta isimlerinden Adalet Ağaoğlu tarafından edebiyatımıza kazandırılmış absürd komedi oyunu "Kozalar" yukarıdaki üç kadın karakterin de söylediklerinden anlaşıldığı üzere kendi dünyaları dışında ne olduğunu umursamayan tek dertlerinin birbirlerine hava atıp, ev oturmaları düzenlemek olan sorumsuz ama gösterişe düşkün üç kadının üzerinden; hayattan kaçarken aslında kendilerini tutsaklaştıranlara eleştirel bir bakış getiriyor... Oyuncu Demet Evgar 'ın kurduğu "Pangar Tiyatro" nun "Kozalar" oyunu, dünyanın en büyük tiyatro festivallerinden biri olan...

Yıkıcı ihtirasın simgesi; Macbeth!

Bu sezon "Ekip Tiyatrosu ve Tiyatro İstanbul" ortaklığında gerçekleşen iki oyunu kısa aralıklarla izleme fırsatı buldum. Oyunlardan biri geçenlerde yazdığım "Popüler Gerçek" diğeri ise Shakespeare 'in en bilinen ve en çok sahnelenen oyunlarından biri olan "Macbeth" 20. İstanbul Tiyatro Festivali 'nde prömiyer yapan, usta oyuncu Bülent Emin Yarar 'ın yönettiği oyunda; Simel Aksünger, Serkan Altıntaş, Aziz Caner İnan, Murat Kapu, İsmail Sağır, Ayşegül Uraz ve Cem Uslu yer alıyor. Oyunun konusundan biraz bahsetmek gerekirse; savaştan zaferle dönen komutanlar Macbeth ile Banquo ıssız bir fundalıkta esrarengiz bir şekilde cadılarla karşılaşır. Cadıların Macbeth'e sahip olmadığı unvanlar yakıştırarak sırayla Glamis Beyi, Cawdor Beyi ve geleceğin Kralı! diye selamlayarak kehanette bulunmaları onları ciddiye almayan Glamis Beyi Macbeth'in kısa bir süre sonra kahramanlığından dolayı Kral Duncan'ın kendisine Cawdor Beyi unvanını vermes...

Akciğer; dünyanın sonu...

Etrafı, beyaz kalın şeritle çerçevelenmiş ağaç rengi bir platform. İsimsiz bir adam ve bir kadın. Belli ki evli ya da sevgililer... Nerede olduklarını bilmiyoruz. Adam bir anda kadına "bir çocuk yapalım mı?" diye soruyor ve işte oyun şimdi başlıyor... Engin Hepileri 'nin kurduğu "Tiyatro.İN" bu sezon ödüllü yazar Duncan Macmillan 'ın yazdığı Mehmet Birkiye 'nin yönettiği, Nergiz Öztürk ile Engin Hepileri 'nin oynadığı "Akciğer" ile sezona merhaba dedi. 11 Ekim'de Moda Sahnesi'nde prömiyeri gerçekleşen oyun sezon boyunca seyirciyle buluşmaya devam edecek... Yazar, bu oyunu sahnelemek isteyenleri zorlu bir süreçten geçirmiş. Oyundaki çifte dair tek bilgi var. Kadın doktora yapan bir akademisyen adam ise müzisyen… Dekor yok. Aksesuar yok. Tamamen performansa dayalı bir oyunculuk var. Mekan ve zaman algısını seyirciye hissettirmek yine oyunculara düşüyor. Oyunun konusuna dönersek, başta söylediğim gibi her şey "bir çocuk yap...

Sanal dünyanın esirleri

Tiyatro sezonuna hızlı bir başlangıç yapmış olsam da bu sezonun ilk yazısı bu oyuna kısmetmiş. Geçen akşam izlediğim ve sanal dünyadaki gerçeklik/yanılsama hissini iliklerimize kadar hissettiren "Popüler Gerçek" sezonun en iyileri arasında yerini alacağını hemen hissettiren bir oyun olarak hafızama yerleşti. "Tiyatro İstanbul & EKİP Tiyatrosu" ortak yapımı olan ve 27 Ekim'de prömiyeri gerçekleşen "Popüler Gerçek" başladığı hızla yoluna devam ediyor.  Cem Uslu 'nun yazıp yönettiği oyunda; Kerem Atabeyoğlu, Almıla Uluer Atabeyoğlu, Emel Çölgeçen, Nihal Usanmaz ve Cem Uslu rol alıyor. Oyunun konusundan biraz bahsetmek gerekirse; "Dünyaca ünlü uluslararası bilişim firması Virtual'ın Türkiye ofisi olan Virtual Turkey, bir artırılmış gerçeklik oyunu yarışması düzenlemiştir. Yarışmayı kazanan talihli kişinin ödülü Virtual Turkey'in "kreatif ve eğlenceli" ofisinde 1 saat boyunca misafir edilmek olacaktır. Her günkü gibi bir...

Damien Rice ve yara bandı tesiri...

Bazı insanlar vardır onlar şarkı söylerken, o ses gelir görünmeyen yaralara bant olur. Yarayı görünmez kılar, acısını hafifletir... Hüzünlü sesi hüznüne karışır, iyi hissettirir... Hepimizin, ne zaman yaralansak sesine sığındığı, yara bandı etkili şarkıcıları vardır. Benimkilerden biri İrlandalı şarkıcı Damien Rice ... Uzun zamandır severek takip ettiğim ne zaman dinlesem ruhuma iyi gelen güzel sesli adam... Bir kaç gün önce İstanbul'da konser verdi. Kendisi gibi sade, naif ve samimi bir konserdi. Her ne kadar reklamı yapılmasa da biletleri günler öncesinden tükenen, kocaman bir salonu tıka basa dolduran, oldukça genç yaş ortalamasına sahip hayran kitlesi onu yalnız bırakmadı... Müziğe 90 'larda rock müzik grubu "Juniper" ile başlayan Rice, grupla iki albüm çıkardıktan sonra ayrılmış ve solo kariyerine başlamış... En çok bilinen şarkısı aynı zamanda "Closer" filminin de müziği olan size de bir yerlerden tanıdık gelecek "The Blower's Daughter"...

Güneşin Sofrası'nda ziyafet var!

Son günlerde yaşadığımız olayların şaşkınlığını hâlâ üstümüzden atamamış ve her dakika öğrendiğimiz bilgilerle şaşkınlığımız artarken, sosyal medyada karşıma çıkan Emil Cioran'ın "İnsan bütün bildiklerine rağmen, bütün bildiklerine karşı her gün yeniden başlar." sözü birkaç gün önce izlediğim ve yazmayı düşündüğüm ama gündemi takip etmekten fırsat bulamadığım yazımı yazmak için uygun bir zaman diye düşündürdü... Sahnede izlemekten her zaman keyif aldığım ve sanat için çabasına saygı duyduğum sevgili Genco Erkal 'ın yeni oyunu "Güneşin Sofrasında Nazım ile Brecht" i zar zor yer bularak, izleme şansı bulduğum için keyifle gittim ve mekanın atmosferinde yine beklentilerimin üstünde bir performans izleyerek çıktım... Yaz akşamları çoğunlukla konser programlarına tanık oluruz, tek tük de olsa Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda sezon oyunları da oynanır ama yeni oyunla yaza giriş yapan pek tiyatro yoktur. Genco Erkal ve Dostlar Tiyatrosu bu anlamda da farkın...

Bu Macbeth bir başka!

Tarih boyunca hırslarına yenik düşmüş hükümdarlar, yöneticiler, askerler, hizmetçiler... Her kesimden bir şekilde hırsına yenilip, hayatının hatasını yapanlar... Gerek tarih kitaplarından gerek ekranlardan gerek ise o kadar egzantrik olmasa da yaşadığımız çevreden tanık olduklarımız yanında, yaşanmış hikayeler dinlediğimiz de olmuştur... Hadi itiraf edin. Bazıları için aman o da amma safmış, hiç öyle yapılır mı? Ben olsam kesin böyle yapardım, diye söylendiğiniz de olmuştur... Özellikle söz konusu iktidarsa, göze alın(a)mayacak şey yok gibi algılamama neden olan çok şey gördüm ve duydum... Dolayısıyla hırs ve hırslı insanlar beni her zaman korkutmuştur. Tuttuğunu koparmak ve azim bunların dışında tabii ama hırstan gözü dönmüş insanlardan uzak durmak önceliklerim arasındadır diyebilirim. Tiyatro tarihinde, hırs üzerine yazılmış en iyi oyunlardan biri çoğunuzun izlemese de okumasa da bir şekilde hakkında bir şeyler duyduğu "Macbeth" tir. William Shakespeare 'in ...

Evren, ihtimaller ve parçacıklar...

Ya sadece hayatlarımız değil de hepimiz birer parçacıktan ibaretsek? Uzay boşluğunda rastgele oraya buraya fırlatılmış küçük parçacıklardan biriysek? Yaşadığımız hayatta verdiğimiz kararların hiçbir önemi yoksa ve yaşanacak onlarca sonuçtan birini yaşıyorsak sadece... Peki, bizler birey olarak başka başka paralel evrenlerde, başka hayatlar yaşamaya devam ediyorsak... Böyle bir şey mümkün müdür sizce? Paralel evrenle ekranda tanışmam uzun yıllar önce izlediğim bilim kurgu dizisine denk düşer... Çok saçma görünse de bir o kadar da ilginç gelmişti bu düşünce bana... Kahramanlarımız bir ilişkiye başlamak üzeredir ve ikisi de birbirlerini tanıyormuş hissindedir, geçmişe dair konuştuklarında; bir dönem aynı mahallede oturdukları hatta aynı dönemlerde aynı okulun farklı bölümlerinde okudukları ve bunun gibi bir sürü tesadüfler ortaya çıkar... Paralel evrende birbirlerinden habersiz bir hayat sürdüklerini fark ederler... O dönemde gerçekten böyle bir şey olabilir mi diye düşündüğümü hatı...

Geçmişe açılan “pencere”

Geçmişe açılan pencerelerle dolu hayatlarımız. Birçok anıda o pencereler dikilir karşımıza... Bazen isteyerek bazen zorunlu bazen de tesadüfen o pencereleri açıp bakmışlığımız vardır geçmişe doğru... Ne güzel günlerdi denilen anıların yanında, bir daha karşılaşmayı ummadığınız, bilinçaltının en derinine ittiğiniz şeylerle de karşılaşmak olasıdır bu pencerelerin açıldığı o kocaman boşlukta... Peki, hiç ummadığınız bir gün sıkıca kapattığınız o pencereden, unutmayı başaramadığınız hayatınızın aşkı içeri girse neler olurdu? Öylece unutulur muydu yaşananlar yoksa mücadele mi edilirdi ikinci bir şans için? Bunca zaman sonunda değişmeden kalabilir mi iki insan? Peki hiçbir şey yaşanmamış gibi tekrar birlikte olabilirler mi? Oyun Atölyesi 'nin sezon sonunda sahnelemeye başladığı "Pencere" oyununu izledikten sonra aklıma takılan sorulardan bazıları bunlardı... "Pencere" sahneleneceğini duyduğum andan itibaren beni heyecanlandıran ve itiraf etmeliyim ki, beklentimin ...