Ana içeriğe atla

Üç ayrı oda, köşk ve tiyatro...

Çok farklı mekanlarda tiyatro izlediğim oldu ama ilk kez bir köşkte tiyatro izledim. Evet. Yanlış anlamadınız bildiğiniz köşk. Üç ayrı odada, üç farklı oyuncu tarafından sergilenen performansa tanık olmak oldukça ilginç bir deneyimdi...

Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü'nden mezun üç sınıf arkadaşı Berkay Ateş, Can Kulan ve Emir Çubukçu tarafından kurulan Tiyatro D22, sevdiğim ve yaptıkları her yeni projeyi merakla takip ettiğim ekiplerden... Bu işe gönül vermiş yetenekli bu gençler daha önce Galata'da "Hamursuz Fırını"nı tiyatro sahnesine dönüştürerek başladıkları serüvenlerine bu sezon İstanbul'un farklı mekanlarını tiyatro alanlarına dönüştürerek bir yeniliğe daha imza atıyor...

Çağdaş Alman Tiyatrosu'nun öncü yazarlarından Lothar Kisttstein'in "Dünyaya Gözlerimden Bak/See the World Through My Eyes" adlı oyununu Alman yönetmen Frank Heuel'in rejisi ile Kadıköy Hasanpaşa'da tarihi bir köşkte sahneliyorlar... Üç bölümden oluşan oyun, üç asker tarafından savaşın izlerine tanık olacağınız, uygun atmosferin yaratıldığı üç farklı mekanda geçiyor...

Köşke girdiğiniz anda oyunun da içine girmiş oluyorsunuz. Oyunun kurallarına ve sizi yönlendiren rehber tarafından söylenen talimatlara uyacağınıza dair imzaladığınız kağıt ile birlikte 10'ar kişilik iki gruba ayrılıyorsunuz. Köşkün odalarını dolaşarak performanslara tanık olduğunuz oyun, o askerlerin savaşa ve savaşın kalıntılarına nasıl baktığını daha iyi anlamanıza imkan tanıyor... Köşkün havası, savaşın izleri, sizi olayın içine çeken performanslar, sizin grup başka bir odaya geçtiğinde diğer odalarda devam eden oyunlar ve sesler boş anlarda bile etkisini sürdürmeye devam ediyor...

Tiyatro, tiyatro salonunda oynanmalı diye düşünenlerdenseniz ilginizi çekmeyebilir ama benim gibi farklı mekan algısı hoşunuza gittiyse değişik bir deneyim yaşayacağınıza emin olabilirsiniz...

Tiyatro D22'nin ayrılmaz üçlüsü; Berkay Ateş, Can Kulan ve Emir Çubukçu'yu genç yaşta tiyatroya bu kadar emek verdikleri ve sürdürdükleri istikrar için ayrıca gönülden tebrik ediyor, performansları için kutluyor ve dünyaya onların gözünden bakmanızı tavsiye ediyorum.


Yazıyı serbestiyet.com'dan okumak için;

İnstagram adreslerim:

storybysevil / 1sevilozdemir

Sevil Özdemir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...