Ana içeriğe atla

Sanal dünyanın esirleri

Tiyatro sezonuna hızlı bir başlangıç yapmış olsam da bu sezonun ilk yazısı bu oyuna kısmetmiş. Geçen akşam izlediğim ve sanal dünyadaki gerçeklik/yanılsama hissini iliklerimize kadar hissettiren "Popüler Gerçek" sezonun en iyileri arasında yerini alacağını hemen hissettiren bir oyun olarak hafızama yerleşti.

"Tiyatro İstanbul & EKİP Tiyatrosu" ortak yapımı olan ve 27 Ekim'de prömiyeri gerçekleşen "Popüler Gerçek" başladığı hızla yoluna devam ediyor. Cem Uslu'nun yazıp yönettiği oyunda; Kerem Atabeyoğlu, Almıla Uluer Atabeyoğlu, Emel Çölgeçen, Nihal Usanmaz ve Cem Uslu rol alıyor.

Oyunun konusundan biraz bahsetmek gerekirse; "Dünyaca ünlü uluslararası bilişim firması Virtual'ın Türkiye ofisi olan Virtual Turkey, bir artırılmış gerçeklik oyunu yarışması düzenlemiştir. Yarışmayı kazanan talihli kişinin ödülü Virtual Turkey'in "kreatif ve eğlenceli" ofisinde 1 saat boyunca misafir edilmek olacaktır. Her günkü gibi bir iş gününün bitiminde Virtual Turkey'in Pazarlama Bölümü'nde çalışmakta olan Çiğdem ve Serhat yöneticileri Saadet Erenç'in görevlendirmesiyle bu talihliyi ağırlamak üzere fazla mesaiye kalırlar. Kendilerine aynı bölümde stajyer olarak çalışan Lalin de eşlik eder. Derken bekledikleri misafir çıkagelir. Fakat bu "tuhaf" davetli ne "bekledikleri gibi" bir misafirdir ne de sanıldığı gibi sadece 1 saat misafir olup gitmeye niyetli görünmektedir." Merak uyandıran bu tanıtım yazısını gösterebiliriz.  Ama sizi uyarmalıyım ki buradaki "tuhaf" sözcüğünden çok daha "tuhaf" şeylerle karşılaşabilirsiniz.

Günümüzün, hatta çağımızın en yaygın alışkanlığı internet ve onun getirdiği gelişmeler, digital ortamın gerçeklik algısını alt üst etmesi, insanı çevreden, insanlardan soyutlaştıran kullandığı dili yozlaştıran ve daha birçok getirisinin ele alındığı oyun, daha salona girerken sahneye kurulmuş iki ekranda sürekli dönen kısa video tanıtımı ile sizi oyuna hazırlıyor. İlk önce oyuna reklam mı almışlar acaba? Hissi videoyu izledikçe giderek "Virtual Turkey" gerçek mi, değil mi? Algısına ve perde açıldığında sizi içine çeken ofiste birazdan yaşanacakları izlemenin merakına bırakıyor...

"Bir şeye sahip olduğunda ona her yerde sahip çıkmalısın" diyerek kendi hayatından ödün veren ve onaylanmak için daha fazla çalışmak zorunda olanlar, "Mutlu olmayı istemek insanı mutsuz ediyor" diye hep rahat ve sorumsuz davranıp sırtını birilerine yaslayanlar "Ne kadar aptal görünürsem o kadar güvende kalırım" diyerek hayata bile aldırış etmeyenler "İnsanlar, insanları sevmez onlarda uyandırdıkları duyguları severler" diyerek sadece bencil dünyasında var olmaya çalışanlar...

Serhat, Saadet, Çiğdem, Lalin ve Zafer karakterlerinin hayatlarına dair sergiledikleri performansı izlerken, evet var böyle şeyler ben de biliyorum diyecek, iki dakika sonra yok canım bu kadar da olamaz hisleriyle gel-gitler yaşarken aynı zamanda yaşadığımız çağ ve gelecekteki olasılıkları da zihninizden geçireceksiniz. Çok uzakta değil, belki evinizde belki iş yerinizde belki metrobüste Virtual (sanal) dünyada artırılmış/sahte gerçeklik içinde yaşayan bir sürü insan görmüşsünüzdür. Hayali karakterleri sokak sokak dolaşıp avlamaya çalışan ve bunlardan mutlu olan... Hayatımızın her alanında varlığını sürdüren, virüs gibi hızla yayılan artırılmış gerçekliklerle sarılmış etrafımız…

Oyunda geçen en can alıcı cümlelerden biri "Gerçek sadece bir sanrıdır. Yeter ki herkes kazandığını sansın." Herkesin kazandığını sandığı yeni dünyamız ne kadar da Virtual (sanal) aslında... Durdurulamaz bir hızla büyüyen bu dünyada kullandığımızı sandığımız her şeyin esiriyiz belki de... Seyircilerin daha oyun başlamadan takip ettikleri twitter adresinden katılım gösterebilecekleri oyunda "Sizin Popüler Gerçeğiniz Ne?" sorusuna yanıt aranıyor.

Genç kuşağın yazar/oyuncuları arasında en başarılı isimlerinden biri olan Cem Uslu'yu bu kadar güncel ve anlaşılır bir dil kullandığı, her karakterin insana tanıdık gelen özelliklerini ortaya çıkaran gözlem yeteneği, aynı zamanda yönettiği oyuna hakimiyeti zeka parıltılarının her ana yayıldığı, seyircinin bir an bile oyundan kopmasına izin vermeyen ritim ve aksiyon ama en çok da Serhat karakterindeki performansı için tebrik etmek gerek...  Kerem Atabeyoğlu, Almıla Uluer Atabeyoğlu, Emel Çölgeçen ve Nihal Usanmaz ise oynadıkları rollerin özelliklerini seyirciye hissettiren performanslarıyla göz dolduruyorlar... Oyunda emeği geçen herkesi canı gönülden tebrik ediyor, sezonun en iddialı oyunlarından biri olan "Popüler Gerçek" oyununu kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.



İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...