Ana içeriğe atla

Damien Rice ve yara bandı tesiri...


Bazı insanlar vardır onlar şarkı söylerken, o ses gelir görünmeyen yaralara bant olur. Yarayı görünmez kılar, acısını hafifletir... Hüzünlü sesi hüznüne karışır, iyi hissettirir...

Hepimizin, ne zaman yaralansak sesine sığındığı, yara bandı etkili şarkıcıları vardır. Benimkilerden biri İrlandalı şarkıcı Damien Rice... Uzun zamandır severek takip ettiğim ne zaman dinlesem ruhuma iyi gelen güzel sesli adam... Bir kaç gün önce İstanbul'da konser verdi. Kendisi gibi sade, naif ve samimi bir konserdi. Her ne kadar reklamı yapılmasa da biletleri günler öncesinden tükenen, kocaman bir salonu tıka basa dolduran, oldukça genç yaş ortalamasına sahip hayran kitlesi onu yalnız bırakmadı...

Müziğe 90'larda rock müzik grubu "Juniper" ile başlayan Rice, grupla iki albüm çıkardıktan sonra ayrılmış ve solo kariyerine başlamış... En çok bilinen şarkısı aynı zamanda "Closer" filminin de müziği olan size de bir yerlerden tanıdık gelecek "The Blower's Daughter" şarkısı... Zaman içinde bunun tek şarkılık bir başarı olmadığını kanıtlayan Rice, dünyaca ünlü İrlandalı şarkıcı olarak hafızalara kazınmayı başaran bir isim oldu...

Sadece bir sandalye ve gitarın bulunduğu loş ışıklı bir sahnede gece boyunca mükemmel bir performans sergilemenin dışında, sempatik tavırları, utangaç halleri, seyirciyle direkt teması, salondan gelen her soruyu cevaplaması, söylediği şarkıların hikayesini paylaşması ve samimiyeti ile hayranlarının gözünde daha da devleştiğine emin olduğum Rice'ın, konserin sonuna doğru isteyen seyircilerin sahneye çıkabileceğini söylemesi üzerine neredeyse bütün salonun sahneye yığılması ve içlerinden yaklaşık 50 kişilik bir grubu çevresine alarak şarkıları beraber söylemesi, geceyi unutulmazlar arasına sokan güzel anlardandı...

İnsanların kalbinde yerini sağlamlaştırarak vedalaşan şarkıcının benim için gözümde devleştiği yer ise ülkemizde son zamanlarda yaşanan olaylardan dolayı turist oranının düştüğü, yabancı futbolcuların bile gitmek istediği bir dönemde, organizasyonların tek tek iptal olmasına aldırmadan gelip konser verme cesaretini göstermiş olması... "Havaalanları kapatıldığında gelip gelmemek arasında kaldık. Sonra gelmemizin ve bu akşamı gerçekleştirmemizin daha iyi olacağına karar verdik. Bu gecenin gerçekleşmesinde emeği olan herkese, sizlere binlerce kez teşekkür ederim. Tekrar gelmek ve sizinle tekrar buluşmak için sabırsızlanıyorum." diyerek duygularını ifade eden Rice, sırf bu nedenle bile benim gözümde hep ayrı bir yerde olacak...

Siz mümkünse hiç yaralanmayın ama yine de yara bantlarının uzağında kalmayın…

Yazıyı serbestiyet.com'dan okumak için;

İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...

"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube' daki şarkılarından birinin yorum kısmına...  Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de? Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu...  Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında...  Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri... Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek 'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca ’yla çalıştığı dönemdeki anı...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...