Ana içeriğe atla

Pazar, kuşlar ve Nazım Hikmet


"Her sabah şu camı açmasan olmaz mı?" Yorgana daha da sarılarak söyleniyor... Olmazz! Diyorum neşeli neşeli... Hem temiz hava girsin içeri hem de kuş sesleri. "Başımı ağrıtıyor bu kuş sürüsü... Hep sen alıştırdın bunları!" Homurdanıyor... Kuş seslerinden rahatsız olan kaç kişi var acaba şu hayatta? Büyütmüyorum. Peki hayatım... Camı kapatıp salona geçiyor ve beyefendiyi odada yalnız bırakıyorum. "Negatif" enerjisini bana bulaştırsın istemiyorum. Bugün ekinoks günü, bahar geliyor! İçim kıpır kıpır. Kimsenin bunu bozmasına izin vermeye niyetim yok! Kararlıyım. Bizim ufaklık salonda çizgi film izliyor. Abisi eline mısır patlağı vermiş normalde kızarım ama pazar günleri geç kalkıyoruz diye serbest bıraktım. Bir günden bir şey olmaz... Büyük oğlan kafasını bilgisayara gömmüş, kesin oyun oynuyor. Ona da pazar günü özgürlüğü verdim hiç ses çıkarmıyorum...

Sessizce yanlarından süzülüp mutfağa geçiyor ve dünden kalan ekmekleri ufalıyorum. "Anne sakın!" Bilgisayardan kafasını kaldırıp ne yaptığımı görüyor. "Bugün bari bahçedeki kuşları başımıza toplama!" Babası kılıklı ne olacak. Hiç tepki vermiyorum. Buzdolabını kontrol ediyorum eksik bir şey var mı? Peynir bitmiş. Peynirin yanına da sıcak simit alayım fırından, kahvaltıda güzel olur. Montumu giyiyorum. Ekmek kırıntılarını doldurduğum poşeti cebime koyuyorum. Cüzdanımı da aldım tamam. Oğlana sesleniyorum "ben markete gidiyorum. Baban uyanırsa söyle çaydanlığı ocağa koysun. Kardeşine de dikkat et!" Hiç istifini bozmuyor. Tüm dikkati bilgisayarda eliyle tamam işareti yapıyor.

Kapıdan dışarı adım atmamla birlikte güneş yüzüme öpücüklerini konduruyor... Nasıl güzel bir his... Bir kaç dakika öylece dikiliyorum... Az ilerideki parkta bütün kuşlar toplanmış güneşleniyordur şimdi. Havanın tadını çıkararak yanlarına gidiyorum. Daha cebimden poşeti çıkardığım gibi uçuşup yanıma geliyorlar, tanıyorlar artık beni... 

Pazar sabahı kimsecikler yok. Kuşlar, güneş ve ben...

Banklardan birine oturup yüzümü güneşe çeviriyorum. Gözlerim kapalı... Bugün pazar diyorum, içimden şiirini okurken... Nazım Hikmet'e kalbimden bir selam yolluyorum...

İnstagram adreslerim: 
storybysevil / 1sevilozdemir

Mart/2022/İstanbul
Sevil Özdemir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...