Ana içeriğe atla

CODA; başka dilde yaşamak...

 

Bir süredir, insanlara oldukça ilginç gelen benimse uzun zamandır aklımda olan bir eğitim alıyorum. "Türk İşaret Dili" eğitimi...

İşitme engeliyle ilk tanışmam çocukluk dönemime denk geliyor... O kadar küçüklükten aşinayım ki geriye bakınca hiç yadırgamadığımı görüyorum... Çocukluk arkadaşım olan akrabamızla sık sık bir araya gelir ve nasıl olduğunu hatırlamasam da mutlaka anlaşmanın bir yolunu bulurduk. O her zaman cesur, inatçı, kendi bildiğini okumaktan çekinmeyen biriydi... Bu eğitim sayesinde aslında onun psikolojik olarak nasıl zor bir hayatı olduğunu hiç anlamadığımı fark ediyorum. İnsanoğlu, bilmediğini anlamakta zorlanan bir varlık... Bu arada her ülkenin dilinin farklı olması yanında işaret dilinin, şehirler hatta ilçeler arasında bile farklılık göstermesi beni en çok şaşırtan bilgilerden biri oldu. 

Onlar, bizimle iletişim kurmak için her şeyi yapıyor. Peki biz onlar için ne yapıyoruz?

Görünür bir engelleri olmadığı için toplumda hep geri planda kalmışlar. Biz ne kadar engel desek de onlar böyle düşünmüyor ve sağır denmesini tercih ediyor. Hayatlarında, iletişim kurmaya başladıkları andan itibaren bizimle anlaşabilmek için o kadar çaba sarf ediyorlar ki hemen hemen hepsi dudak okuyabiliyor. Yaptığımız jestlere, mimiklere bakıp ne söylediğimizi anlamaya çalışıyorlar. Bu yüzden işaret dilinin en önemli tamamlayıcısı jest ve mimikler. Bir hareketi yaparken ifade vermezsen, başka bir anlam çıkabiliyor... 

Tam da bu düşüncelerin içinde savrulurken etkileyici bir filme denk geldim. Son yıllarda, işitme engellilerin konu edildiği filmlere daha fazla rastlıyoruz. CODA'da bunlardan biri.

CODA; İşitme engelli anne-babanın engelli olmayan çocuğu.

CODA (Children of Deaf Adults)

Sundance Film Festivali ve diğer bir çok festivalden ödülle dönen CODA, Altın Küre, BAFTA ve Oscar adaylıkları bulunan ABD yapımı komedi-drama tarzı bir film. 

Sizin pencereniz nereye bakıyor? 

Yönetmen, işitme engelli bir ailenin tek işiten üyesi 17 yaşındaki Ruby'nin gözünden bir pencere açıyor ve 1-2 sahne dışında tüm filmi onun penceresinden izletiyor. Ruby, okula giderken bir taraftan da balıkçılık yapan ailesine yardım ediyor ve diğer insanlarla onların arasında çevirmenlik yapıyor. Hoşlandığı çocuğun yazıldığı seçmeli müzik dersine kayıt olmasıyla birlikte hayatı değişiyor... Buradan bakınca klişe bir ergen hikayesi gibi duruyor ama Ruby'nin nasıl bir yükle hayatına devam ettiğini görmek ki bunu en samimi şekilde görüyoruz. Sizi alıp başka bir yere götürüyor...

Filmi sıradan bulanlar da var samimi bulanlar da... Ben samimi bulan taraftayım. CODA aslında 2014 Fransız yapımı "La Famille Belier" filminin Amerikan uyarlaması, bu arada bu filmin daha iyi olduğunu düşünen de oldukça fazla kişi var. İki film arasında, Fransa manzaraları ayrı bir sempati katmış ve oyunculuklar iyi olsa da ilk izlediğim için mi bilmiyorum beni içine çeken ve duygudan duyguya sürükleyen CODA oldu.

Aile fertlerine gelince; eğlenceli, çalışkan, kendi hayatlarını yaşayan biraz da vurdumduymaz kişiler. Ruby'nin şarkı söylemek istemesini ergen direnişi olarak algılayan annesi, ne yani kör olsaydım ressam mı olacaktın? diyerek kızının müzik aşkını ciddiye almıyor... Ruby'nin şansı 'söyleyecek hiçbir şeyi olmayan bir çok güzel ses var. Senin söyleyecek bir şeyin var mı?' diye soran müzik öğretmeni Bay V, oluyor ve onun kendisine inanmasını sağlıyor.

Yönetmen koltuğunda 'Tallulah' filminden tanıdığımız Sian Heder'in oturduğu, Emilia Jones, Eugenio Derbez, Troy Kotsur, Marlee Matlin, Daniel Durant, Ferdia Walsh Peelo'nun rolleri üstlendiği filmin, özellikle belirtmek isterim ki bütün oyuncuları inanılmaz doğal oynuyor. Ailenin üç ferdinin gerçek hayatta da işitme engelli olduğunu öğrendiğimde hayranlığım katlandı diyebilirim. Özellikle baba rolündeki Troy Kotsur oynamıyor adeta yaşıyor. Kendisi Akademi'de 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu' adayı, benim Oscar'ımı ise çoktan kazandı.

Hayatı boyunca çevirmenliğini yaptığı ailesini koruması gerektiğine inanan ve hayalleriyle onlar arasında kalan genç bir kızın, içinizi ısıtacak hikayesini duygulandırırken güldürme garantili bu filmi haftanın tavsiyesi olarak buraya bırakıyorum.


Sevgiyle,

İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir


Not: "CODA" 28 Mart 2022 Oscar Ödül Töreninde;

🔸EN İYİ FİLM 

🔸EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU 

🔸EN İYİ UYARLAMA SENARYO 

Ödüllerini kazandı.












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...

"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube' daki şarkılarından birinin yorum kısmına...  Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de? Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu...  Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında...  Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri... Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek 'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca ’yla çalıştığı dönemdeki anı...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...