Çocuğu çekiştirerek otobüse zar zor binebiliyorum. İnsanlardan müsâde isteye isteye orta tarafa ilerliyorum. Camın önündeki alanı sıkıca tutmasını tembih ederek önümde sıkıştırıyorum, montunun kapüşonunu da çaktırmadan tutarak garantiye alıyorum. Bütün gün başımın etini yedi... "Anne ne olur uçağa binelim" Diye tutturdu. Kızım durup dururken uçağa mı binilir? Yaz gelsin anneannenlere giderken bineceğiz. Yok ne desem olmadı. En sonunda tepemi attırdı. Yeter artık! O sırada otobüs geldi de Allah'tan itiraz edemeden aceleyle bindik. Neyse... Dışarıyı seyretmeye daldı da sustu, yoksa inadı insanı canından bezdirir. Annem "aynı sen" diyor. "Merak etme büyüyünce geçer" diye de ekliyor kendisinden emin her zamanki o tavrıyla... Çocukken ben de böyle diretirmişim. Ne zaman vazgeçtim acaba diretmekten? İstediğim şeyler için mücadele etmeyi hangi ara bıraktım? Sırf uğraşmamak için "tamam, senin dediğin gibi olsun" demeye ne zaman başladım? Durağımıza...
Söz uçar, yazı kalır!