Ana içeriğe atla

Gerçek sandıklarımız...


Bugün, size sezona biraz geç giriş yapan yeni bir tiyatrodan bahsetmek istiyorum. "B Planı" her ne kadar yeni bir tiyatro desem de aslında ekip oldukça eski... Daha önce birçok iyi projeye imza atmış "İkincikat"ın ortaklarından biri olan Sami Berat Marçalı, geçen sezon sonu ani bir kararla İkincikat'tan ayrılıp yeni bir tiyatro ekibiyle karşımıza çıktı. İyi ki çıktı. İyi bir yönetmen ve yazar olmasının yanında, tiyatroya emek veren, her oyunun girişinde ve çıkışında izleyiciyi ile ilgilenen, saygılı, akıllı bu genç adam tiyatro dünyasındaki genç neslin önemli isimlerinden biri...

En son Nina Raine'in yazdığı, geçtiğimiz sezon çok beğenilen ve ödüller kazanan "Kabileler" (Tribes) oyunu yeni sezonda "B Planı" projesi olarak izleyicileriyle buluşmaya devam ediyor. Ocak ayında başlayan ve bu yazının konusu olan yeni oyunları ise İsveçli genç yazar Jonas Hassen Khemiri'nin ilk oyunu "İstila!" (Invasion!) İsveç'te kuşağının en önemli yazarlarından biri kabul edilen Tunuslu bir anne ve İsveçli bir babanın oğlu olan Khemiri'nin çoğu ödül kazanmış dört romanı ve altı oyunu bulunuyor. Kelimeleri ustalıkla kullanan Khemiri'nin, zekice kurguladığı "İstila!" (Invasion!) kimlik, ırk ve dil üzerine ne kadar ön yargı varsa hepsini içine alan ve bunu sadece bir kelimeden "Abulkasem" üzerinden zaman zaman dokunaklı, zaman zaman gergin, en çok da komedi unsurlarıyla seyircinin hislerine etkili dokunuşlarla, kültürel kimlikleri sorguluyor, sorgulatıyor...

Son derece alışılmış, herkesin kendisinde, çevresinde, dünyanın herhangi bir yerinde olan ve ekranlardan bize yansıyan bazen ilgilenip bazen duyarsızlaştığımız insani olaylara bir de bu açıdan bakın diyor yazar...
Kimi sahnelerin farklı bakış açılarıyla tekrarlandığı, oyun içinde oyunlarla gelişen farklı konular ve mekanların hep birbirine bağlandığı oyunun bir yerinde; elma toplayıcısı bir mültecinin "Belki ben Abulkasem? Belki sen Abulkasem?" cümlesi, bize dünyanın herhangi bir yerinde hepimizin başına gelebilecekleri ve çoğu zaman gerçekmiş gibi görünenlerin aslında öyle olmadığını anlatıyor…

Çok rahat duygu sömürüsüne gidebilecek bir oyunu, başarılı bir çeviri yapıp aynı zamanda yöneten Sami Berat Marçalı'yı, titiz bir dramaturji çalışması yaptığı hissedilen Dilek Tora'yı, oyunun içinde oyun, rolden çıkıp role girerek enerjilerinden hiçbir şey kaybetmeyen birbirinden yetenekli oyuncular; Barış Gönenen, Hakan Kurtaş, Efe Tunçer ve Seda Türkmen'i güzel bir oyunla sezona sağlam bir giriş yapan Tiyatro B Planı'nı gönülden kutluyor, alkışınız bol olsun diyorum...

Etkileyici bir tiyatro metninin, sağlam iş çıkarmış bir grup tarafından sahnelendiği, eğlenceli olduğu kadar düşündürücü, sorgulatan bir oyun izlemek isterseniz "İstila"yı kaçırmayın!



İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...

"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube' daki şarkılarından birinin yorum kısmına...  Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de? Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu...  Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında...  Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri... Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek 'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca ’yla çalıştığı dönemdeki anı...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...