Ana içeriğe atla

Hansel'den Hedwig'e zorlu yolculuk...

Bu hafta, yazmakta çok geç kaldığım bir oyundan bahsetmek istiyorum. Sezon açılışını yaptığım ve böyle güzel bir gösteriyle sezona başladığım için mutlu olduğum bir oyun olmasına rağmen bu haftaya yazmak denk düştü...

"Kazan Dairesi" tarafından ilk kez Türkçe olarak sahnelenen Glam Rock Müzikali "Hedwig ve Angry Inch" sezonun en cesur ve iddialı yapıtlarından biri olarak izleyicisinin karşısına çıktı. Aynı isimli sinema uyarlamasını izleyip bayıldığım bir filmin, sahneye nasıl yansıtılacağını düşünüp ön yargıya kapılsam da büyük bir merakla izlemeye gittim ve yanıldığıma sevinerek salondan çıktım...

Berlin Duvarı'nın ikiye böldüğü şehrin doğu tarafında yaşayan müzik tutkunu trans Hansel, kendisine aşık olan Amerikalı bir askerle ilişki yaşamaya başlar. Sevgilisiyle birlikte Amerika'ya gitmek isteyen Hansel'in Berlin Duvar'ından kaçmak için tek çaresi evlenmektir. Evlenmesinin önündeki engel ise cinsiyet değiştirme ameliyatı olarak karşısına çıkmaktadır. Başarısız geçen ameliyatı nedeniyle ne tam kadın ne de tam erkek olabilen Hansel, pes etmez ve ismini Hedwig olarak değiştirip, sevgilisiyle Amerika'ya gider… Yabancı bir ülkeye adapte olmaya çalışırken sevgilisi tarafından terk edilen Hedwig, çeşitli işlerde çalışmaya başlar… Bebek bakıcılığı yaptığı evin büyük oğlu Tommy ile yakınlaşır ve ona müzikle ilgili bildiği her şeyi öğretir…  Bestelerini verdiği Tommy şöhret basamaklarını tırmanırken Hedwig'i terk eder... Kalbi kırık Hedwig kendi kurduğu müzik grubuyla sesini duyurmak için Tommy'nin arkasından dünya turuna çıkar. Hedwig'in yolu İstanbul'a da düşer...

İşte tam burada Hedwig'i canlandıran oyuncu ve müzisyen Yılmaz Sütçü devreye giriyor. Birçok kadının zor giyebileceği inanılmaz topuklu ayakkabılar ve kıyafetlerle sanki karşımızdaki bir oyuncu değil de Hedwig'in kendisiymiş gibi sahneye adım attığı anda seyirciyi etki altına alıyor ve oyun bitene kadar o etkiyi bir an bile kaybetmeden Hedwig'in tüm hayatını; hüznünü, acılarını, aşkını, insani özelliklerini, zayıflıklarını, cesaretini, gücünü, bazen seyircilere laf atarak espiriyle ama en çok müthiş sesi ve şarkılarıyla anlatıyor...
John Cameron Mitchell'in 1988 yılında yazıp sahnelediği daha sonra yaptığı filminde yine kendisinin oynadığı, gerek sinema gerek müzikal olarak birçok ödül kazanan, bu güne kadar 16 ülkede ve 13 dilde sahnelenen şimdi de Türkçe uyarlamasıyla karşımızda olan bu kült eser, izleyicileriyle buluşmaya devam ediyor…

Bir oyunu bütünüyle çevirip, şarkı sözlerini uyarlayan ve bir oyuncu için yüksek kondüsyon gerektiren bu rolün altından başarıyla kalkan Yılmaz Sütçü'yü gönülden alkışlarken, Hedwig'in kocası Yitzhak'ı canlandıran Ayşe Günyüz'ü, yönetmen koltuğundaki Barış Armanbaşarılı kostüm tasarımıyla Tanju Babacan'ı ve sahne tasarımdaki başarısıyla Yiğit Sütçü'yü, şarkılara eşlik eden müzisyenleri ve emeği geçen tüm "Kazan Dairesi" ekibini yürekten kutluyor, yeni müzikal projelerini sabırsızlıkla beklediğimi belirtiyorum...

Rolling Stone Dergisi'nin "gelmiş geçmiş en iyi Rock Müzikali" ilan ettiği, dört "Tony" ödüllü oyunun, başarılı uyarlaması ile espirili, zeki, hazır cevap, duygusal, dünyadaki diğer yarısını arayan sempatik Hedwig'i ve sahnedeki performansıyla bütün övgüleri sonuna kadar hak eden Yılmaz Sütçü'yü izlemeden bu sezonu bitirmeyin derim…



İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...