Ana içeriğe atla

Geçmişin penceresi

Güneşin altın ışıltılar serpiştirdiği lüle saçlarını, sağa sola neşeyle savurarak "Annee!" diye sesleniyor küçük kız. "Anneannem dedi ki, benim yaşımdayken o da seni sallarmış bu salıncakta" iki tarafından zincir sarkıtılmış bu eski tahta salıncağın önünde durmuş, küçük kızını yavaş yavaş sallarken onun neşesi bulaşıyor gülümseyişine. Baharın gelişini coşkuyla kutlayan sapsarı çiçeklerin kapladığı arazinin çok ilerisinde görünen evleri işaret ederek "Bak! Şu uzaktaki evler var ya, onların hiçbiri yoktu ben çocukken... Her yer böyle çiçeklerle kaplıydı" diyor. Küçük kız, annesinin söylediği gibi hayalinde evleri yok etmeye ve onların yerine çiçekleri koymaya çalışırken, annesi de çocukluğuna misafir oluyor...

Bu eski salıncakta keyifle sallandığı o günleri, hevesle topladığı çiçekleri hediye ettiğinde, annesinin yaşaran bal rengi gözlerini, hafta sonları buraya gelmeyi nasıl iple çektiğini, büyüdükçe tek başına sallandığı salıncakta, karşısındaki çiçek deryasına bakıp, hayallere daldığını hatırlıyor sevgiyle ve zamanın değişkenliğinde, burayı sıkıcı bulduğu üniversite dönemini, hafta sonlarını arkadaşlarıyla uzakta geçirdiği o asi günleri... Şimdi ise yine kıymet verdiği bu zamanları...

"Anneannen sevdiğimiz limonlu kekten yapmıştır, hadi gidip yiyelim" diyor kızının saçlarına şefkatle dokunarak. Salıncaktan etekleri uçuşarak iniyor ve ışıltılı lüle saçlarını savurarak, sevinçle ellerini çırpıyor küçük kız. "Ama önce anneanneme bu çiçeklerden toplayalım" diyor minik elleriyle nazikçe onlara dokunarak... Annesi küçük kızına geçmişin penceresinden gülümsüyor "Anneannen bu çiçeklere bayılacak."



İnstagram adreslerim: 

Şubat/2025/İstanbul
Sevil Özdemir




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...