Ana içeriğe atla

Bir 8 Mart hikayesi

 

Çocukları okula kocasını işe göndermiş ortalığı toplamaya koyulmuştu... Oğlanların odasından başladı. Havalansın diye camı açtı. Yatakları düzeltti, karşıya geçip örtülerinin orantısını kontrol etti. Etrafa saçılmış kıyafetleri kirli sepetine taşıdı, yerdeki lego parçalarını kaldırdı. Komodinin üzerindeki dağınıklığı topladı. Kapıdan çıkmadan son kez baktı ve kapıyı yavaşça çekip çıktı. Ne güzel bir akşamdı diye düşündü. Kocası ve kızı "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" için sürpriz yapmışlardı. Hiç beklemiyordu hem şaşırmış hem sevinmişti. "Bugün yemek yapmak yok" dedi kızı biz başımızın çaresine bakarız. Kızın odasına geçti. Odanın camı açıktı, yatağını düzeltti... Karşıya geçip kontrol etti. Etrafa saçılmış giysileri düzenledi denenmiş ve buruşmuş temiz giysileri ütü odasına taşıdı, kirlileri kirli sepetine... Komodinin üzerindeki dağılmış makyaj malzemelerini topladı açık kalmış çekmeceleri kontrol edip kapattı... Odadan çıkmadan son kez bakıp kapıyı çekti...

Kocası, akşam üzeri bir buket karanfille eve gelmiş ve yemeği dışarıda yiyeceklerini söyleyip "sürpriz" demişti. Yıllardan sonra ilk kez yalnız dışarı çıkacakları için çok heyecanlanmıştı. Eli ayağına dolanmış, telaşla en şık elbisesini giymişti... Yatak odasına geçti. Perdeleri çekip camı açtı. Yatağı düzeltti karşıya geçip kontrol etti... Etrafa saçılmış kıyafetleri topladı. Kocasının deneyip yerine asmadığı için buruşan gömleklerini ütü odasına taşıdı, kravatları tek tek astı... Banyoyu gözden geçirdi kirli sepetindekileri renklerine göre ayırıp çamaşır makinesini çalıştırdı. Çıkmadan son kez bakıp kapıyı çekti...

Gittikleri restoran gözünde canlandı, ne kadar da şık bir yerdi diye düşündü. Çok beğenmişti... 

Salona geçti. Akşamdan kalma cips, çikolata, şeker, çekirdek, kola artıklarını toplayıp çöpe attı. Evi toplama işi bitince buraya bir süpürge açayım çok dağılmış dedi. Çiçekleri suladı. Kocasının aldığı karanfillere gözü takıldı. Ne kadar düşünceli bir adam diye düşündü karanfile sevgiyle dokunurken... 

Telefonu çaldı arayan kız kardeşiydi. Kocasının düşüncesizliğinden şikayet ediyordu... "Bir çiçek bile almamış gelirken neymiş efendim ben evin kraliçesiymişim, bütün gün elimi bir şeye sürmeden köşede oturacaksın dedi. Çocuklarla da anlaşmış bu hafta herkes odasını ve evi temiz tutacakmış bir gün değil her gün kutlayacakmışız bu günü. Bütün gün evi toplayıp yemek yaptılar ben de sıkıntıdan dizi izledim. İnsan bir çiçek alır bir yemeğe götürür. Nerdee..." Haklısın canım erkek milleti işte dedi. Kardeşi üzülmesin diye de kendi mutluluğundan bahsetmedi. O sırada "zil çaldı" dedi kardeşi "biraz bekleticem...  Çiçekçiymiş dedi mutsuz bir sesle bizimkinin aklına bir gün sonra gelmiş çiçek göndermek" diye söylenerek kapattı telefonu. Haline şükretti. Onun kocası ve çocukları çok düşünceliydi... 

Dün akşamı düşünerek gülümsedi. Sıra mutfağa gelmişti. Kapıyı açmasıyla tezgahtaki bulaşık yığınıyla karşılaştı. Yanmış tavalar, üst üste dizilmiş tabaklar, bütün tezgahı kaplayan kirli bardaklar, yerlere dökülmüş salçalı makarna parçaları... Önce gidip camı açtı. İçeriye dolan havayla içine bir nefes çekti. Yanmış tavayı muslukta ıslatırken akşamki yemeklerin nasıl zarif servis edildiğini hatırladı. Değerli hissetmek ne güzel diye düşündü ve kardeşinin talihsizliğine içtenlikle üzüldü...


İnstagram adreslerim: 
storybysevil / 1sevilozdemir

8 Mart/2024/İstanbul
Sevil Özdemir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...