Ana içeriğe atla

Lion; bir köklerine yolculuk hikâyesi

Bu senenin Oscar adaylarından olsa da kıyıda köşede kalmış, kimsenin fark etmediği sıcacık bir filmden bahsetmek istiyorum size, ilk izlediğim andan itibaren yazmayı düşündüğüm, rötarla bu haftaya kısmet olan filmin ismi "Lion"

Yönetmen Garth Davis'in ilk uzun metraj denemesi olan filmin kadrosunda; Oscarlı film "Slumdog Millionaire"de izlediğimiz Dev Patel'ın yanı sıra Nicole Kidman, Rooney Mara, David Wenham gibi isimler de bulunuyor...


Beş yaşında kaybolan ve Avustralyalı bir çift tarafından evlat edinilen bir adamın yirmi beş yıl sonra gerçek ailesini aramasının öyküsü... Saroo Brierley'in "A Long Way Home" adlı kitabından uyarlanan "Lion" Hindistan'dan Avustralya'ya uzanan gerçek bir yaşam öyküsünü anlatıyor... 
Hindistan'dan Avustralya'ya uzanan yolculuktan önce küçücük bir çocuğun başına gelenler, belki de şu an sokaklarda yaşayan çocukların başına gelenlerden çok farklı değildir... Hindistan'da yılda 80 bin çocuk kaybolduğu düşünülürse Saroo onlardan şanslı olanı...

Aile sevgisi, iyi eğitim olanakları sunulan Saroo bu olanakları iyi değerlendirir... Ancak aklını kurcalamaya başlayan sorun, onu gerçek hayattan yavaş yavaş koparmaya başlar. Beş yaşındayken istemeden kaybettiği annesi, kardeşleri ne durumdadır? Köyüne ve ailesine tekrar kavuşabilecek midir? Ailesini bulma isteği giderek bir saplantıya dönüşen Saroo'nun içindeki çaresizlik zamanla hayatını da etkilemeye başlar...

İnsan, hangi şartlarda nasıl bir konforda yaşarsa yaşasın geçmişinden kurtulamaz, mutlaka tetikleyen bir şeylerle karşılaşır... Ne kadar yok saysa, üstünü kapatsa, görmezden gelse de bir şekilde karşısına çıkıp ben buradayım diyecektir... Çünkü herkes köklerinden büyür bu hayatta... Ve ne kadar uzağa gidersen git, aradığın her şey oradadır ve köklerine dönersin sonunda...

Geçmişe yaptığı yolculukta çıkmaz sokaklarla karşılaşan Saroo'ya hayatının aşkı; "Evini bulduğunda orada olmazlarsa? Ya her şey değişmişse, zaman her şeyi değiştirir" diye endişesini dile getirdiğinde "Başka şansım yok" diyecek kadar çaresizce bir arayışın içindedir artık...

Beni etkileyen şeylerden biri de kendi çocukları olabilecekken, dünyada yeterince insan olduğunu düşünüp çocuk sahibi olmanın hiçbir şeyin iyi olacağını garantilemeyeceğini düşünen, dünyanın diğer ucunda acı çeken çocukların hayatında değişiklik yapmak ve onlara dünyada bir şans vermek isteyen insanların varlığı... B
ilmediğin, görmediğin, başka dünyaların kapılarını açan, ayna tutan, öğreten, bildiklerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini bıkmadan bize gösteren filmlerden biri "Lion"

Hala izlemediyseniz, içinizi ısıtacak, iyi oyunculuklar ile hayran bırakacak (özellikle küçük Saroo), hayata sıcacık, duygusal bir ilmek atan "Lion"u tavsiye ederim...
 



İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...