Ana içeriğe atla

Renkler, kumaşlar ve erkekler...

 

-Haydar abi, mint yeşili kumaş bitmiş. Niye haber vermiyorsun kurban olduğum ya!
-İn oğlum aşağı! Güvenme o merdivene sakatlanıcan başımıza...
-Ya bırak abi! Ben de buraya çıkmasam hangi kumaş bitmiş haberimiz olmayacak. Ya da yukarıdan vahiy gelecek Musa, şu kumaşlar bitti haberin olsun diye... Gülme abi ya... Bak! Bugün pazartesi pazarı var. Pazara giden kadınlar bu dükkana uğramadan geçmez, biliyorsun... Hamiyet ablanın istediği üç metre poplin limon küfü hazır mı?

-Hazır hazır... Paket hemen kasanın yanındaki rafta.
-Abi bu ne? Hayır yani gözlüğün de takılı ama aşık mısın anlamadım ki?
-Ne oldu oğlum yine... Üç metre işte! Ölçüsü mü yanlış?
-Daha ölçüsüne bakmadım ama neredeyse bal köpüğünü, limon küfü diye verecektik Hamiyet ablaya. Paralar bizi valla!..
-Aaa!!! Vallahi benziyor oğlum ne bileyim ben.
-Bilmediğini sor be Haydar abi. Kadın pazardan eli kolu dolu gelecek, paketi alıp eve gidecek, sonra seyreyle cümbüşü... 
Sen bu kadınları daha öğrenemedin mi Haydar abi? Renkler konusunda aşırı hassaslar. Geçen gün iki kadın geldi, birinin mürdüm dediğine öbürü vişne çürüğü dedi de saç başa kavga ettiler burada... Ahh! Bu gözler neler gördü be Haydar abi. Kadınlar renklerden bahsederken hazırolda bekleyeceksin. Onlar parlement mavisine saks mavisi diyorsa öyledir hanımefendi diyeceksin, hiç tartışmaya girme kazanamazsın.

-Ben bu yaşıma kadar kadınlarla tartışmadım oğlum, aklımı peynir ekmekle yemedim çok şükür.
-Helal sana be Haydar abi, yenge güzel eğitmiş seni.
-Ahh! Sorma... Benim hanım geçen yıl salonu yavruağzı boyayalım diye tutturdu. İyi dedim gönlü olsun. Boyadık. Güzel de oldu. Sonra benim amca oğlu bir akşam yemeğe geldiydi, boyayı beğenip rengini sordu. Boş bulunup, şeftali rengi işte dedim. Nereden dedim! Bizim hanım mutfaktan panter gibi gelip de kırk yıllık yavruağzı nasıl şeftali rengi olur diye verdi veriştirdi. O günden beri soran olursa benim hanım daha iyi bilir diyorum. Gülme oğlum! Evlenince görürsün...

-Yok abi güler miyim hiç!!! Az kalsın unutuyordum. Nesrin abla, soğan kabuğu koltuğu için deve tüyü kumaştan dört tane fildişi minderlik kesiver demişti. Bugün o da uğrar dükkana, gelmeden halledeyim... Kumaş topu fuşyanın altındaydı, nereye kaldırdın abi? Göremiyorum...

-Üçüncü sıraya bak. Vizon ile kehribarın arasında...


İnstagram adreslerim: 

Şubat/2024/İstanbul
Sevil Özdemir







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...

"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube' daki şarkılarından birinin yorum kısmına...  Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de? Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu...  Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında...  Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri... Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek 'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca ’yla çalıştığı dönemdeki anı...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...