Ana içeriğe atla

Albino gelincik ve kerameti

Yeni yıl hedeflerinden ilkini 3 Ocak'ta gerçekleştirmiş olmanın heyecanı ve gururu içinde, yanındaki gezi arkadaşına oturmaktan ayağının uyuştuğunu şikayet eden teyze ve arkadaşının arkalarında oluşan sıradan bi haber yavaş yavaş merdivenden inmesini beklediği otobüsten, boynuna özenle taktığı fotoğraf makinesini tutarak iniyor.

Bir otobüs dolusu insanın etrafında toplanmasını sakince bekleyen rehber bey, herkesin geldiğinden emin olduğunda "işte arkamda gördüğünüz yerleşim yeri; meşhur Cumalıkızık" diyor ve Osmanlı'dan günümüze uzanan tarihini anlatırken herkes telefonuna sarılıp fotoğraf çekmeye başlıyor... Bu duruma hayli alışık olduğu belli olan rehber bey, anlatacaklarını ilgisi etraftaki tarihi evlere ve hareketli sokaklara kayan gruba kısa ve hızlıca özetledikten sonra kahvaltı yapacakları tarihi eve doğru yönlendirerek yürüyor... Kahvaltının ardından grup halinde gezdikleri ve bolca fotoğraf çektikleri anıt çınar, camii, hamam, müze, cin aralığı vb. yerleri gördükten sonra serbest zaman verirken önemli bir uyarı yapıyor. "Bugün bildiğiniz gibi 3 Ocak ve buranın halkı için özel bir gün. İkindi ezanı okunmadan mahalleden ayrılmamız gerekiyor. Lütfen bu uyarıyı dikkate alın! Bu saati geçtikten sonra sizi buralarda gördüklerinde hoş davranmayabilirler. Saatlerinizi ayarlayın ve süre dolmadan köy meydanında toplanalım. Saatinde gelmeyenler kendi dönmek zorunda kalır! Keyifli gezmeler..." Kimse geç kalmasın diye yapılan bir taktik diye düşünüyor. Hem çoğu yeri gördük zaten o kadar geç kalmak biraz zor olsa gerek...

Kendisini tarih kokan sokaklara bırakıp fotoğraf çekerken ara sokaklardan geçiyor... Köyün arka taraflarına doğru ilerlerken daha sakin ama ön taraf gibi turistik olmayan bir yere geliyor. Daha gerçek bir yer diye düşünüyor en azından bir şey satmak için uğraşmıyorlar... Tarihi bir sokağın arnavut kaldırımlı girişinde durup çok güzel görünen renkli evlerin bolca fotoğrafını çekiyor... Birden sihirli bir değnek değmiş gibi bütün kapılar aynı anda açılıyor. Panikleyerek geriye doğru adım atıyor. Fotoğraf çekiyorum diye kızacaklar diye düşünerek geldiği yöne doğru kaçmak için hazırlanıyor ama insanlar sokak kapısının hemen dışına bakır taslarda su bırakıp hızlıca içeri giriyorlar... Ne olduğunu anlamaya çalışarak etrafına bakınıyor. Az önce ne oldu öyle? Sokağın girişindeki sarı evden bir ses geliyor "annee koş! Yine kaybolan bir turist var sokakta. İnanılır gibi değil! Her sene aynı şey! "Çağır içeri gelsin" diyor olgun sesli bir kadın. Etrafına bakıyor, başka kimse yok. Benden bahsediyorlar sanırım diyor. Tam o sırada genç bir kız kapıyı açıyor ve "çabuk çabuk!" Diye el hareketleriyle içeriye çağırıyor. "Senin yüzünden bu sokaktan geçmeyecek. Çabukk!" Kendisini fantastik bir filmin içinde gibi hissederken anlam veremediği bu duruma uyum sağlayarak kızın açtığı kapıdan içeri giriyor ve kız hızlıca kapıyı kapatıp pencereye koşuyor. "Şeyy... Benn... Turla gelmiştim..." Derken kız "şiişşşt!! birazdan gelir." Diye sözünü kesiyor ve parmaklarının ucunda yükselerek sokağı kolaçan ediyor. İçeriden başka bir kızın sesi geliyor "Nazlı, geldi miii?" "Yok daha değil" diyor pencereden bakan kız. O arada anneleri olduğunu düşündüğü kadın "misafiri buraya yollayın" diyor. Kız baştan savar gibi eliyle bir odayı işaret ediyor. Başıma ne iş açtım böyle diye düşünerek bilinmezliğin verdiği gerginlikle odanın en sonundaki ışıklı alana doğru yürürken fotoğraf makinesini sıkıca tutuyor, aslında ona umutla tutunuyor... 

Çekinerek adımını attığı odaya girdiğinde, kocaman ve ferah bir mutfağın köşesindeki sedirde oturan tombul, al yanaklı, güleç yüzlü teyzeyi görüyor ve içinden bir ohh çekiyor. Kadın yanına oturması için eliyle işaret ediyor. Bakır sürahiden bardağa doldurduğu kırmızı renkli içeceği uzatıp "gel soluklan bakalım" diyor "kızılcık şerbetimi içmeden göndermem" Çekinerek oturduğu sedirde ilk yudumu içmesiyle bir ferahlama hissediyor  "hımmm... Bu..." Diyor keyifle "çok güzelmiş! Elinize sağlık." Kadın gülümsüyor "kayıp mı oldun?" diye soruyor ve peşine ekliyor. "Hayret! Bugün için sizi uyarmadılar mı?" Bir anda rehberin söyledikleri aklına geliyor. Saate bakıyor, çok geç olmuş! "Zaman nasıl geçmiş hiç anlamamışım... İkindi oldu mu?" Diye çekinerek soruyor yanındaki kadına. Kadın "oldu da geçti, 'Albino' bile gelir birazdan." Diyor dünyanın en normal şeyini söyler gibi. Bir taraftan turu kaçırdığını düşünüp nasıl geri döneceğim diye kaygılanırken, hayatında ilk defa duyduğu şeylere yenisini eklemenin telaşıyla "Albino mu, o da kim diyor?" "Bizim yeni yıl geleneğimizdir" diyor kadın oturduğu yerde yüzünü ona doğru dönüp konuşurken. Kalp atışının hızlandığını hissediyor. Turu ve nasıl döneceğini unutup "nasıl bir gelenek bu? Merak ettim..." Diyor kızılcık şerbetinden bir yudum daha içerken...

"Gelincik" diyor al yanaklı güleç teyze, suratındaki ifadeden gelincik de ne diye düşündüğü belli olan, boynundaki fotoğraf makinesiyle buralara ve bu yaşantıya uzak ama meraklı olduğu her halinden belli, elindeki kızılcık şerbeti bardağını hevesle içen kıza bakarak anlayışla gülümsüyor "bizim buraların meşhur bir albino gelinciği vardır. Başka günler kimseye görünmez. Her yıl 3 Ocak'ta biz ikindi vaktinden 10 dakika önce bahçe kapısının dışına taslarla su koyarız o da ikindi vaktinden hemen sonra sokak sokak dolaşmaya başlar... Hangi kapının suyundan içerse o evden ya gelin çıkar ya da gelin girer. "Yaaa..." diyor heyecanlı bir filmi izlerken bir sonraki sahnede ne olacağını merak etmekten yerinde duramayan tavrıyla "peki gerçekten oluyor mu?" "Hiç şaşmaz" diyor kadın kendinden emin haliyle içerdeki kızları işaret ederek bu evde de iki kız var. Ondan bu heyecanları... Gülüyor... Karşılıklı gülüyorlar... "Senin tur gitmiştir. Biraz bekle. Albino turunu tamamlasın, bizim bey seni merkeze bırakır." "İyi ki kaybolmuşum yoksa bu hikayeyi öğrenemeyecektim" diye sevinçle teşekkür ederek, serinletici etkisine minnet duyduğu kızılcık şerbetinden bir yudum daha alıyor. O sırada içerideki pencerede albinoyu bekleyen kızın hayal kırıklığına uğramış sesi geliyor. İçerideki kardeşine sesleniyor. "Leyla, koş kız! Bu sene de bizim sokakta düğün yok! Albino Sevdaların sokağına doğru gidiyor. Üstünü giyin de Emine ablalara gidelim. Onun camından bakarız. O sokakta kesin düğün vardır bu sene."


İnstagram adreslerim: 

Şubat/2024/İstanbul
Sevil Özdemir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...

"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube' daki şarkılarından birinin yorum kısmına...  Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de? Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu...  Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında...  Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri... Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek 'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca ’yla çalıştığı dönemdeki anı...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...