Ana içeriğe atla

“Ayrılık” da sevdaya dahil mi?

"Ben senin bir bezelye olduğunu düşünüyorum." dedi kadın "bezelye sadece bezelyedir. Göründüğü kadar tatları vardır. Bir bakışta anlarsın. Sen de öylesin."

Bu haftanın oyunu "Tiyatroevi" tarafından sahnelenen ve 25 Ocak'ta prömiyeri gerçekleşen, ayrılmış bir çiftin tekrar bir araya gelmesiyle, aralarındaki komik hesaplaşmayı anlatan sezonun en eğlenceli oyunlarından biri olan "Ayrılık"

Usta yazarlardan Behiç Ak'ın yazdığı, Semih Çelenk'in yönettiği, hemen hemen herkesin bir yerlerden tanıdığı iki sevilen oyuncu Sevinç Erbulak ve Fırat Tanış'ın rollerini paylaştığı oyunda; ayrıldıktan bir yıl sonra bir araya gelen boşanmış bir çiftin, evlilik ve ayrılık süreçlerini ironik bir bakış açısıyla sorgulamalarına tanık oluyoruz...

Okuduğu yemek kitabından felsefik sonuçlar çıkaran kadın, boşandığı adama "senin bir bezelye olduğunu düşünüyorum" diyor. "Ben ise bir marulum. Marullar göründüğü gibi değildir. Soyuldukça onların güzel yerlerine varılır. Marullar bezelyeler ile anlaşamaz. Bezelyelerin yenilebilmesi için çok pişirmek gerekir ama marulları yemek için asla pişirmemeli..." Ve sonra bütün ilişkilerde zamanla yaşanan sorunu pat diye özetliyor "sen, kendin çiğ kalarak benim pişmemi bekledin..." Aslında bir çoğumuzun yaşadığı ya da çevresinde gözlemlediği ilişkilerden farkı olmayan bu ikilinin, yaşadığı kavgalar, anlaşmazlıklar, ayrılsalar da birbirlerine duydukları özlem, uyumsuzluklar, sıradan görünenin kalbine yapılan mizahi yolculuk ile izleyiciye büyüteç tutarak kendi hayatını irdeleme imkanı sunarken, olasılıkların yakınlaştırdığı bir ilişki kuruyor...

Oyunun yönetmeni Semih Çelenk'in bir röportajında söylediği gibi "Ayrılık bir modern yaşam parodisi… Bir ayrılamama hikâyesi… Birlikteliği de ayrılmayı da başaramayan yahut bunu konsept gibi görüp bir paket olarak yaşayan, kendisine verilenin içinde devinen, maruz kalan insanlar… Evleri de yaşayışları da bir yerden sonra birbirlerinin kopyası oluyor. Biriciklik kalmıyor ve burada da farkında olunmayan bir budalalık başlıyor. 'Ayrılık' mizahın büyüteciyle bu budalalıkları gösteren bir oyun. Bütün insanların bildiği bir konu üzerinden, ilişki üzerinden anlatıyor bu modernlik budalalığını…"

"Biz seninle, kurallara uymayan iki sürücünün kavşakta çarpışması gibiydik" diyen adama "bizim ilişkimiz bir hata değildi, zamanlama hatası olduğunu düşünüyorum ben, mesela senin 60 yaşındaki halin benim 17 yaşımdaki halimle karşılaşsaydı harika anlaşırlardı" diyerek günümüz çiftlerinin ilişkilerini komik bir dille anlatan oyunun yazarı, benim kalemine ve zekasına hayran olduğum Behiç Ak'ın daha önce izlediğim diğer oyunlarında da ilgimi çeken en önemli özelliği her zaman güncelliğini koruyan bir dilinin olması. 

Sevinç Erbulak ve Fırat Tanış'ın birbiriyle paslaştığı, görkemli oyunculuklarıyla eğlenceli bir sorgulamaya dönüşen "Ayrılık" sizin ya da tanıdıklarınızın yaşadığı anlarla örtüşen, oyuncuların doğallıklarıyla, tanıdığınız insanlara ait bir eve konuk olup onların sevimli atışmalarını izlemek gibi keyifli...

"Ayrılık"ı listenize eklemeyi unutmayın. Şu hayatta çok fazla hüzün var. Arada mola verip gülüp, eğlenmeli...



İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...

"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube' daki şarkılarından birinin yorum kısmına...  Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de? Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu...  Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında...  Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri... Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek 'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca ’yla çalıştığı dönemdeki anı...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...