Ana içeriğe atla

Kayıp kız (Gone girl)

"Kayıp Kız" David Fincher'ın son filmi. Bilmeyenleriniz varsa kendisi "Yedi, Dövüş Kulübü, Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi" gibi filmlerin efsane yönetmenidir.

Gillian Flynn'ın romanından uyarlanan filmin IMDb puanını gördüğümde (8,2) açıkçası abartıldığını düşünmüş, izlenecekler listeme ekleyip sonra da unutmuştum ta ki "Oscar" adayları açıklanana kadar... Gerçi adayları izlemeye başladığımda bile hep erteledim. Neden bilmem pek izleyesim yoktu bu filmi ama geçen akşam izledim ve gerçekten bütün puanları fazlasıyla hak ettiğine ikna oldum.

Yine mi bir klişe? diye söylenmeye başlayacakken her şey değişiyor... Kurgu çok iyi... Oyunculuklar çok iyi... "Ben Affleck" hastası değilimdir ama bu filmde beğendim. Yan roller de gayet iyi. Konu bütünlüğü, seyirciyi şaşırtma, ters köşe hepsi var filmde ama en çok "En İyi Kadın Oyuncu" dalında aday olan "Rosamund Pike"ı beğendim. Diğer adaylardan "Julianne Moore (Still Alice)" tek adayımdı. Şu an ikilemdeyim...

Hangisi kazanır dersek, büyük ihtimalle "Altın Küre"yi alan "Julianne Moore" kazanır ama ikisinden kim alırsa alsın kesinlikle hak edilmiş oyunculuk kazanacak diye düşünüyor, henüz izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ediyorum.


İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir


Yorumlar

  1. Bence Türkçeye "Gidik Kız" olarak çevrilmeliydi bu filmin ismi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. : ) Aslında haklısın, kız biraz gidik...

      Sil
  2. Rosemund Pike'ın oyunculuğu tartışmasız çok iyiydi. Kadına şimdi bile baktığımda hafiften tırsmıyor değilim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rolünün hakkını vermek diye buna denir ;)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...

"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube' daki şarkılarından birinin yorum kısmına...  Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de? Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu...  Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında...  Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri... Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek 'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca ’yla çalıştığı dönemdeki anı...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...