Ana içeriğe atla

Romeo ve Juliet'in üç boyutlu dünyası


"Bir kitap okudum, hayatım değişti!" denir ya ben bir gösteri izledim, hayatım değişmedi ama daha önce izlediğim bütün kötü uyarlamaları ve izlerini silip süpürdü...

Repliklerini bile ezbere bildiğimiz neredeyse her sene yeni bir uyarlamasını izlediğimiz bugüne kadar sayısız kez bale, film, müzikal ve opera olarak sahnelenen Shakespeare'in 420 yıllık eseri "Romeo ve Juliet"ten bahsediyorum. Shakespeare'in ülkemizde en çok sahnelenen oyunlarını listelesek ilk üçe gireceği kesin olan Romeo ve Juliet'in bu kez İtalyan bir grup tarafından uyarlanan 3 boyutlu müzikalini seyrettim. Aslında buna pek seyretmek denemez, bütün salon tabiri caizse ağzımız açık sahneye kilitlendik…

"Shakespeare'in eserleri klasik sahnelenmeli" diyen bazı otoritelerin aksine ben, eserin özüne zarar vermeden, teknolojinin nimetlerinden faydalanarak, seyirciye farklı bir algı yaşatacak her deneyime açık olan taraftayım. Benim için bu gibi durumlarda en önemli ölçüt seyirciyi yok saymamaktır. Seyirciye hikayeyi biliyormuş gibi davranmak, son zamanlarda sık karşılaştığım bir durum… "Anlaşılır" olmak hayatın her alanında karşımıza çıkan bir sorun… Çoğu insan bunu önemsemediğini ifade etse de herkes özünde bir şekilde anlaşılmak ister, bu bağlamda seyirci salondan çıktığında anlatılmak isteneni anlıyorsa bence başarı budur.

Gelelim bahsi geçen gösterimize; David Zard'ın yapımcılığını yaptığı Vincenzo Incenzo'nun İtalyancaya uyarladığı, Giuliano Peparini'nin yönettiği ve müziklerini Gerard Presgurvic'in yaptığı 45 oyuncunun sahnede devleştiği gösteri "Romeo&Giulietta" 13 tırla dolaşan ekip, 154 oyunda 400.000 seyirciyle buluşmuş...

​Teknik açıdan bakarsak, sinema izliyor hissi yaratan 3 boyutlu dijital sahne tasarımıyla göz açıp kapayana kadar değişen devasa dekorlarla ilk karşılaştığınızda ne kadar profesyonel ve dev bir prodüksiyonla karşı karşıya kaldığınızı anlıyorsunuz. 
Harika bir reji, özüne sadık kalarak modernleştirilmiş uyarlama, ışık oyunlarının keyfi, ses, akrobasi, dans yeteneği, tartışılmaz oyunculuklar, eurovision tadında şarkılar, üç boyutlu sahnenin her an sizi şaşırtan tasarımı... Kısaca büyüleyici bir müzikal izlemek isterseniz 1 Mart'a kadar sahnelenecek "Romeo&Giulietta"yı kaçırmayın derim.



İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...