Ana içeriğe atla

Casa Botter; bir "zamanda yolculuk" hikayesi...

 
Tarihi yerleri hep sevdim... Tatillerde 'antik kent'leri görmeden döndüğüm çok nadirdir. Yazın kavurucu sıcağında yanımdakileri de sürükleyerek tarihi kalıntıları gezmişliğim çoktur... Bizden asırlar önce orada olan insanların yaşadığı yerlere dokunmak, onların geçtiği yollarda yürümek 'zamanda yolculuk yapmak' gibi gelmiştir hep...

Son zamanlarda aynı hisleri, yanından defalarca geçtiğim ve sadece dışarıdan görebildiğim binaları gezerek yaşıyorum. "İstanbul'da Bir Turist" yazımda buradan ulaşabilirsiniz İstanbul'u keşfetme hikayemden bahsetmiştim. Bu keşif gezilerine "İBB Miras" sayesinde tarihi binalar da eklendi... 

İBB; restorasyon çalışmaları başlattığı tarihi binalar, surlar vb. yerler için, şantiye sürerken görmek isteyenlere uzman rehberler eşliğinde keşfetme imkanı sunuyor. Bu ilginç deneyim, tarihi yerleri gezmeyi sevenlere bambaşka keyifli bir pencere açıyor... İkaz yelekleri ve başınızda baretlerle güvenli alan içinde yapılan bu turlarda özüne en yakın haliyle, asırlar öncesinden kalmış bir yapıda geziyor olmak farkındalığı artırıyor... 

Geçen yazdan bu yana "Kara Surları, Bukoleon Sarayı, St. Pierre Han ve Casa Botter" rehberli şantiye gezilerine katıldım ve hepsi birbirinden değerli 'an(ı)lar' olarak hafızamda yerini aldı... Bugün, tanışmaktan çok keyif aldığım, kendisini bu güne kadar en yalın haliyle saklayabilmesine hayranlık duyduğum "Casa Botter"den bahsetmek istiyorum. Dönemin önemli mimarlarından 'D'Aronco' tarafından Hollanda asıllı 'Jean Botter' için tasarlanmış -1900-1901- yılları arasında hizmet vermeye başladığı bilinen, Beyoğlu'nun en sembolik yapılarından biri "Casa Botter"

"Botter" ve "D'Aronco" dönemin önemli iki ismi.

D'Aronco; Osmanlı'nın son döneminde en çok karşılaşılan mimarlardan biri.
Botter; Abdülhamit'in iktidarı boyunca nüfus edinmiş saray terzisi ve ünlü bir modacı.

19. yüzyıl sonlarına doğru "Art Nouveau" akımının Türkiye'deki en belirgin temsilcilerinden biri olan "Casa Botter" İstanbul'daki bu tarz binaların ilki olarak biliniyor.

İstiklal Caddesi üzerinde yaklaşık 120 yaşındaki binanın yüksek tavanlı zemin katı "Botter Modaevi"nin showroomu olarak kullanılmış. Bu yer yakın zamana kadar bilgisayarcı, müzik dükkanı gibi çeşitli alanlarda faaliyet göstermiş.

Binadaki asansör "Pera Palas"tan sonra İstanbul'daki ikinci elektrikli asansör.

Beyoğlu'nda 1870'te çıkan büyük yangından sonra gelişen bina yapısı çoğunlukla 'dar ön cephe' ve 'derinlemesine geniş' alanlarla kendini göstermiş. Bu da karanlık alanların fazla olduğu binaları ortaya çıkarmış.

Asansör kabini, renkli camlardan yapılan kurşunlu vitrayları, merdivenlerin kenarındaki yatay çizgiler, fener kafesleri gibi detayların hepsi birbiriyle bağlantılı ve binanın tamamıyla uyumlu tasarım bütünlüğüne sahip...

Beni şaşırtan görüntülerden biri bu odadaki eserdi.

Çağdaş sanatla uğraşan isimsiz bir sanatçı ne zaman ve nasıl olduğunu kimsenin bilmediği bir şekilde binaya giriyor ve eserini yapıp gidiyor...

Her katta birer şömine var. Bütün katlar mimari olarak birbirini tekrar ediyor.

Bazı odalarda dönemin zevkini yansıtan orijinal duvar kağıtlarına rastlıyoruz. Bu kadar yakın tanıklık garip hissettiriyor...

Manzara her katta kendine daha da hayran bırakarak değişiyor...

'Art Nouveau' akımının İstanbul'daki ilk temsilcisi olmasından dolayı çok değerli olan bina hakkında tarih boyunca gerçekler ve söylentiler arasında iniş çıkışlar yaşanmış.

Üst katlardaki odaların birinde, soğuğa karşı boyanın altına astar niyetiyle dönemin gazete kağıtlarını yapıştırmışlar.

1930'ların gazetelerinin duvardaki kalıntıları, tarihi anılara yenilerini eklemiş..
.

"Casa Botter" binası 1960'larda bir banka şubesi olarak kullanılmış. 1976 ve 1990 yıllarının ortasına kadar da Ferit Edgü'nün "Ada" yayınlarına ev sahipliği yapmış. Bir anlamda Türkiye'deki 'kültür tarihi' için de çok önemli bir bina olma özelliğine sahip.

Bina hakkında "Botter Apartmanı" adlı bir roman yazılmış.

Özel bir mülk olan "Casa Botter" bir vatandaşın tüm ailesiyle beraber oturduğu, girişteki alanın showroom olarak kullanıldığı, bir üst katın tasarım atölyesi ve diğer tüm katların ev olarak kullanıldığı İstanbul'daki ilk apartmanlardan.

İBB; "Casa Botter" binasını restorasyon tamamlanınca "tasarım merkezi" olarak kullanmayı düşünüyor. 

Yaklaşık 1-1.5 senede bitmesi planlanan bu harika yapıyı, şantiye bitmeden baretler eşliğinde keşfetmek isterseniz İBB Miras sayfasındaki kayıt formundan, rezervasyon yaparak ziyaret edebilirsiniz.

Not: Fotoğraflar şahsıma aittir.

İnstagram adreslerim: 
storybysevil / 1sevilozdemir

Sevil Özdemir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...