Ana içeriğe atla

Kaybedenler bu tarafta…

Bugün size bir karakoldan sesleniyorum... Yanlış okumadınız. Gerçekten bir karakol... Duvardaki resimlerden telsizlere kadar, her şeyin düşünüldüğü, suçlular, polisler, hangisi daha suçlu diye düşündüklerimizle tamamlanan ve tam karşımızdaki cam duvarın arkasında olanları izlediğimiz bir karakol. Evet. Her şey camdan bir duvarın arkasında yaşanıyor ve siz koltuğunuzun kenarındaki kulaklıkları taktığınızda o duvarı aşıp, aldıkları nefesi bile duyacak kadar yaşananların içine karışıyorsunuz...

Krek Tiyatro dediğimde hatırlayanlar olacaktır. Duymayanlar için küçük bir bilgilendirme yapalım. Berkun Oya tarafından kurulan Krek Tiyatro, oyunlarını cam bir sahnenin içinde oynuyor. Camın seyirciyi uzaklaştırdığı yerde kulaklıklar devreye giriyor ve oyunun içine dahil oluyorsunuz. Bunu deneyimlemeyenler için biraz tuhaf görünebilir... Oya, bir röportajında, dışarıdaki dikkati dağıtan seslerden seyirciyi uzaklaştırıp tam konsantrasyon sağlamak için bu sistemi düşündüklerini söylemişti. Ben, kendi adıma fazlasıyla işe yaradığını söyleyebilirim...

Krek Tiyatro, gerek sahneleme tekniği, gerek sahneledikleri oyunlarla her zaman merakla takip ettiğim ekiplerden biri oldu. Yaklaşık 5 yıl önce sahnelenen 'Iska'yı izledikten sonra onlardan bir daha haber alamadık ta ki bu sezon başında yeni oyunları "Dünyada Karşılaşmış Gibi"nin ismini duyana kadar. Tabii ki ben de diğer tüm tiyatroseverler gibi büyük bir heyecanla ve beklentiyle izlemeye gittim. Beklentimin de üstünde bir oyun izlemekten duyduğum memnuniyeti sizinle paylaşabiliyor olmaktan mutluyum. Başta da bahsettiğim gibi, olay yerimiz bir karakol. Gerçek bir karakol gibi düşünebilirsiniz... Beyaz ışıklar altındaki karakolun iki odası var. İlk odasında yaşanan olaylar farklı, seyircinin görmediği ama oyuncuların girip çıktığı odada ise olaylar farklı gelişiyor. İşin en heyecanlı kısmını söylüyorum, oyunun ikinci perdesinde tüm seyirciler yer değiştiriyor ve karşı odada görmediğiniz olayları ikinci perdede izliyorsunuz. Oyuncuların iki perdede de aynı oyunu oynadığı ama seyircinin farklı sahneler izlediği bir oyun bu.

Sizi, oyunumuzun kaybeden çoğunluğu; Mevlüt, Aziz, Sadık, Yavuz, Taner, Naci ve Ayşe ile tanıştırayım. Biri, hiç istemeden çok sevdiği kızını uğurlayacak dünyanın diğer ucuna, biri zaten çoktan kaybetmiş ailesini, biri çocuğuna verdiği sözü tutamayarak kaybediyor zamanı, biri kaybettiği babasının yokluğuna ağlarken hala diğeri sevdiğinin uzaklara gitmemesi için kendisini düşürdükçe düşürüyor gözünde... Ne diyordu Ferdi Tayfur'un şarkısında 'Sanma ki yaşıyorum, sanma ki ben çok mutluyum...' Bütün bu insanların belki de ortak noktası bu şarkının sözleridir kim bilir... Bu oyunda arabesk de var. 'Okudu mesajımı, telefon elimde bekledim. Yazmaya başladı... Yazdı yazdı sildi sonra, vazgeçti... Ne yazdı? Niye sildi? Ne oldu?' diye meraktan deliren Aziz'in umutsuzluğu da... 'Hep kendini suçlarsan, merhamet adalete engel olur!' diyen Taner'in olgunluğu da... 'İnsan taklidi yapan hayvanların arasına düştüm' diyen, kimsenin susturamadığı Mevlüt'ün her şeye inat umudu da... 'Sen, benimle dünyada karşılaşmış gibi konuşuyorsun ya, ben seni duymuyorum, sen benimle sanki ben buradaymışım gibi konuşuyorsun ya, ben burada değilim...' diyen Naci'nin kısılıp kaldığı, çoktan vazgeçtiği bu dünyada pimi çekilmiş bomba gibi ortalıkta dolaşması da...

"Dünyada Karşılaşmış Gibi" 7 kişinin sıradan ya da sırdaşı karakol günlüğünde, birbirlerine dokunan ya da hiç ilgisi olmayan hikayelerinin ekseninde bir oyun...

Berkun Oya'nın yazıp, yönettiği, kadrosunda; Alican Yücesoy, Defne Kayalar, Fatih Artman, Okan Yalabık, Öner Erkan, Serkan Keskin ve Settar Tanrıöğen gibi güçlü isimlerin yer aldığı oyun, güçlü oyunculuklarla, düşündüren diyaloglarla sizi sarsacak, güldürecek ve her birinin kaybından bir parça emanet edecek...

Hayatın içinden, incelikle işlenmiş karakterleri ve etkileyici oyunculuklarla göz dolduran "Dünyada Karşılaşmış Gibi" uzun zamandır görüşmediğin bir arkadaşına kavuşmak gibi... Emeği geçen tüm ekibi canı gönülden kutluyor, bu oyunu listenize ekleyin, pişman olmazsınız diyorum. Kim bilir belki de oyun çıkışında ne demek istediğini anladım der, içinizden bana bir selam gönderirsiniz.

Sevgiyle,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...

"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube' daki şarkılarından birinin yorum kısmına...  Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de? Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu...  Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında...  Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri... Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek 'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca ’yla çalıştığı dönemdeki anı...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...