Ana içeriğe atla

Umudun sesi; Bold Pilot

Atları sever misiniz?
Peki, at yarışlarını?
Ben yarışlardan pek anlamam ama atlara hep hayranlık duymuşumdur...

Uzun zaman önce abisi at yarışı oynayan bir arkadaşım vardı. Ben de dahil gördüğü herkese, oynayacağı kupondan atların isimlerini seçtirirdi. İçlerinden biri ya da birkaçını seçerdik ve sonrasında senin söylediğin at tuttu ya da tutmadı diye dönüş yapar ve tutturan varsa onu şanslı kişi ilan edip her seferinde tekrar sorardı... O zamanlar at yarışlarına olan bu merakı bana bir şey ifade etmese de ilginç ve değişik isimlerin olduğu listeden seçim yapmak eğlenceli gelirdi. Sanırım at yarışlarıyla tek iletişimimin olduğu zaman aralığıydı...

Yıllar sonra Bold Pilot'u izlerken, arkadaşımın abisinin sadece yarışseverlerin anlayacağı çok güçlü bir duygunun peşinden gittiğini anladım...

Mevzubahis filmimiz "Şampiyon" kahramanımız ise 90'lara damgasını vurmuş "Bold Pilot" isimli at. Ünlü jokey Halis Karataş ve Begüm Atman arasındaki büyük aşkın hikayesini anlatan film, seyirciye sadece bir aşkı değil o dönemde Veliefendi Hipodromu'ndan Türkiye manzaralarını da izleyeceği geniş bir pencere sunuyor... Karakterli, başına buyruk, ruhunda hissettiği gibi yarışan, kendisi gibi kahraman olan daimi jokeyi Halis Karataş'ın da dediği gibi 'eşi benzeri görülmemiş ve hala yeri doldurulamamış bir at' yarışlarla ilgisi olmayanların bile sevgisini kazanan, hemen hemen herkesin bir şekilde ismini duyduğu Bold Pilot...

Size sadece şunu hatırlatsam ne demek istediğimi anlarsınız, Halis Karataş ve Bold Pilot ikilisinin 1996 yılı Gazi Koşusu'ndaki 2:26:22'lik rekoru hala kırılamamış...

Atlara hayran olduğumu söylemiştim. Steven Spielberg'ün Savaş Atı (War Horse) filmini izlediğimde, nasıl etkilendiğimi hala hatırlıyorum. O, bir at değildi benim için, filmin başrol oyuncusuydu. Yaşadığı her olayda neredeyse onun kadar etkileniyordum. Öyle ki tiyatrodan sinemaya uyarlanan filmin sahne versiyonunu birkaç sene sonra Londra'da izleme imkanım oldu. Çok iyi bir ekip ve iyi bir oyun olmasına rağmen beklentimi tam anlamıyla karşılamadı. Çünkü, bende hala filmin etkisi devam ediyordu... 'Savaş Atı' tiyatrodan sinemaya uyarlanan, 'Şampiyon' ise gerçek hayattan sinemaya aktarılan bir film ve bu filmin kahramanları bir dönem herkes tarafından tanınıyordu. Karataş; '30 yaş altı nesil de bizim hikayemizi duysun istedim' diyerek film teklifini kabul etmiş. Böylelikle, huysuz ve tatlı Bold Pilot, her dönemin kahramanı olmaya devam ediyor...

Karataş'ın nasıl jokeyliğe adım attığı, Bold Pilot'la ve atın sahibi Özdemir Atman'ın kızı Begüm Atman'la nasıl tanıştığı, yaşadığı sıkıntılar, büyük aşk, vefa, dostluk ve daha nice duygunun iç içe geçtiği bir film Şampiyon... Sahnede; kaprisli, istemediği kimseyi yanına yaklaştırmayan, yağmurlu havada yarışmak istemeyen, yarışsa da kaybedeceğini belli eden, asil, yarış alanına girmemek için her seferinde direnen ve ancak 20-30 bin kişilik tribünlerde sessizlik sağlandığında yarışa başlamaya ikna olan. Yarışçı tabiriyle tek geçilen, son metrelerde yapmış olduğu atılımla, kazandığı yarışlarla bir döneme damgasını vuran Bold Pilot var...

Peki, neden bu at kitleleri kendisine hayran bırakmış? Daha başarılı, daha iyi atlar da varmış elbet, neden bu kadar tutkuyla ille de Bold Pilot demişler? Çünkü, insanlara umudu aşılamış. Ekonomik kriz, geçim kaygısı, çeşit çeşit dertlerle uğraşan insanlara bütün sıkıntıların bir gün biteceği inancını yaşatmış, umutlarını yüklemişler ona... O, yarışın son düzlüğüne kadar gerilerden gelip kaybedeceği düşünülürken, son düzlükte yaptığı atılımla kazandığı yarışlarla daha hiçbir şeyin bitmediğini, eninde sonunda gülen tarafın kendisi olacağını hissettirmiş izleyenlere... Çünkü, umut hep peşinden sürükler...

Ekin Koç, Farah Zeynep Abdullah, Fikret Kuşkan gibi oyuncuların kadrosunda yer aldığı, Ahmet Katıksız'ın başarıyla yönettiği, gerek hikayesi, gerek başarılı performanslarla sizi yaklaşık iki saat o döneme götürüp hikayenin kahramanlarıyla berabermişsiniz gibi hissettirecek, Bold Pilot ve Halis Karataş'ın azmine hayran bırakacak güzel bir film izlemek isterseniz vizyondan kalkmadan "Şampiyon" filmini tavsiye ederim.

Sevgiyle,


İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...