Ana içeriğe atla

Renkli kuşlar merdiveni

Ansızın tatlı bir meltem eserdi belki, gündüz vakti oturduğu kumsalda.
Denize nazır uzatabilirdi ayaklarını, keyifle bir şezlongda.
Kim bilir, kumdan kale yapmak için yarışırdı küçük çocuklarla.
Belki de hayata karışırdı. O gün, o kapıdan çıkma şansı olsa...

Çok istediği bölümü kazandığı gün, annesinin acı çığlıklarına yenilmişti sevinci.
Söz verdi kendisine, öğretmen olduğunda; boyun eğmemeyi öğretecekti çocuklara.
Okyanusu düşünürdü sık sık ve kocaman balıklarla yüzdüğünü...
Belki de hayata karışırdı. O gün, o kapıdan çıkma şansı olsa...

"Odandan sakın çıkma!" derdi annesi "Kapıyı kilitle ve benim çağırmamı bekle."
O adam gittiğinde, annesinin sesini duymayı beklerdi yutkunarak, sessizce...
Bedenindeki izleri saklamayı öğrenen annesi, ruhundaki yaraları saramazdı kolayca.
Belki de hayata karışırdı. O gün, o kapıdan çıkma şansı olsa...

Penceresinin kenarında beslediği kuşlara, hayallerini anlatırdı çoğunlukla.
Hep uzaklara gidiyordu o hayallerde... Çok uzaklara... Uzaklara...
Annesi kalmak için diretmeseydi, beraber yaşayabilirlerdi bu hayali.
Belki de hayata karışırdı. O gün, o kapıdan çıkma şansı olsa...

Gökyüzünden sarkan merdivenler görürdü rüyasında.
O merdivenlerin tepesinden baktığında, daha güzel görünürdü bütün dünya.
Renkli ağaçlar vardı her yerde ve hepsinden daha renkli kuşlar, binlerce...
Belki de hayata karışırdı. O gün, o kapıdan çıkma şansı olsa...

Annesinin çığlığını duyduğunda, gökyüzündeki merdivene yeni çıkmıştı daha.
Biri onu aşağıya çektiğinde, havada yuvarlandı uzunca bir süre...
Adamın elindeki parlak ayna, kalbine saplandığında. 
O, merdivene konan binlerce renkli kuşa bakıyordu, şaşkınlıkla...
Belki de hayata karışırdı. O gün, o kapıdan çıkma şansı olsa...


Yazıyı cunkukadiniz.com'dan okumak için;


İnstagram adreslerim: 

Mart 2025/İstanbul
Sevil Özdemir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...