Ana içeriğe atla

Bir cisim yaklaşıyor; Don't look up

 

Yeni bir yıldan herkese merhaba, bugün size bir süredir üzerinde fazlasıyla konuşulan şu meşhur Don't Look Up (Yukarı Bakma) filminden bahsetmek istiyorum...

Filmimiz, iki hafta gibi kısa bir sürede tüm zamanların en çok izlenen üçüncü Netflix filmi olmayı başarmış. Tabii ki bunda şampiyonlar ligi kadrosunun ve bu kadronun yarattığı beklentinin büyük payı olmalı... Hala izlemediyseniz oldukça uzun (2 saat 25 dakika) bir film olduğu uyarısını yapayım. Yeri gelmişken çok daha uzun filmleri bile kolaylıkla izleyen bir insan olarak, bu filmi tek seferde bitiremediğimi de itiraf edeyim. İzledikten sonra yorumlara bakarken yalnız olmadığımı gördüm. Üç günde zar zor izledim diyenler ilk on dakikada kapattım diyenler olduğu gibi filmi öve öve bitiremeyenler de vardı... Süresinin uzunluğu haricinde filmi izlemeye değer bulan taraftayım.

Adam McKay tarafından senaryosu yazılan ve yönetilen film, Amerikan yapımı, hiciv türünde, bilim kurgu olarak tanımlanıyor. Leonardo Dicaprio, Jennefer Lawrence, Merly Streep, Cate Blanchett, Jonah Hill, Tyler Perry, Timothee Chalamet, Ariana Grande, Scott Mescudi gibi isimleri kadrosunda görünce beklentiye girmemek mümkün değil gibi... Gerçi çok iyi kadrolardan çok kötü filmler çıktığını da biliyoruz. Ben, kendi adıma bu filmde kadronun oldukça işlevsel olduğunu düşünüyorum. Oyunculuklar gerçekten çok iyi...

Filmin konusuna gelirsek; bir kuyruklu yıldız (Everest Dağı büyüklüğünde) hızla dünyaya yaklaşmaktadır. Hesaplamalara göre 6 ay sonra gezegeni yok edecek bir çarpışma gerçekleşecektir. Kuyruklu yıldızı keşfeden doktora öğrencisi Kate Dibiasky ve onun hocası Dr. Randall Mindy, insanlığı yaklaşmakta olan tehlikeye karşı uyarmak için hayatlarının mücadelesine girerler ve bu hiç kolay olmayacaktır... Buraya kadar her şey normal gibi... Beyaz Saray'a giden ve ikinci gün anca görüşebildikleri Başkan ve ekibinin 'Bugüne kadar kaç kez dünyanın sonu geliyor toplantısı yaptık biliyor musunuz? Bu konuyu oturup biraz düşünelim' cevabıyla karşılaşıp ciddiye alınmadıklarında tek çarenin basın olduğunu düşünüp kendilerini medyanın acımasız çarkları arasında bulan ikili, sosyal medyanın da devreye girmesiyle Post-Truth kavramını dibine kadar yaşayan bir dünyaya merhaba der...

Filmde fazlasıyla gönderme, hiciv, bilim kurgu, dram, komedi mevcut. "Üzgünüm ama her şey, her zaman, esprili, neşeli veya hoş olmak zorunda değil. Bazen birbirimizle doğrudan konuşabilmeliyiz. Bazı şeyler duyulmalı." Dr. Mindy'nin her şeyle dalga geçen TV programındaki isyanı gibi... Peki siz bu bilim insanlarının yerinde olsanız ne yapardınız? Belki de, Dr. Mindy'nin ona arkasını dönüp giden arkadaşına 'başka şansım mı var sanki?' serzenişine, arkadaşının; 'insanın her zaman bir seçeneği vardır. Bazen doğru olanı seçmek gerekir.' diye verdiği cevabı düşünebiliriz...

Kuyruklu yıldızın, dünyayı tehdit eden problemlerinin yerine seçilmiş bir metafor olarak kullanıldığı, başrolünde aynı zamanda çevre aktivisti Leonardo Dicaprio'nun yer aldığı filmimiz, insanları, yaklaşan tehlikeye karşı uyarmaya çalışan ve ciddiye alınmayan iki bilim insanından çok daha fazlasını vadediyor...

Yukarı bakma diyenlere inat, yeni yılda bazen değil mümkün olan her zamanda doğru olan şeyleri seçebilmemizi diliyorum.

Sevgiyle,


İnstagram adreslerim: 


Sevil Özdemir


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...

"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube' daki şarkılarından birinin yorum kısmına...  Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de? Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu...  Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında...  Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri... Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek 'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca ’yla çalıştığı dönemdeki anı...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...