Planlasam da ertelediğim ve çok alakasız zamanlarda işte şimdi tam zamanı dediğim şeyler var. Bu bazen yazmam gereken bir yazı, okumam gereken bir kitap, spoilera maruz kalmamak için takip ettiğim diziyi tam sezonunda günü gününe izlemek gibi (çok nadirdir günü gününe izlediğim) bazen de daha sinemaya gelmeden fragmanını görüp, bu filmi mutlaka izlemeliyim dedikten yaklaşık bir sene sonra izlediğim "Kafernahum" (Capharnaüm) gibi.
Pişman mıyım?
Genelde hiç olmam... Yakın bir arkadaşımın ısrarlarını dikkate almadığım için
artık espriye çevirdiği 'zamanı değilmiş' lafımın arkasındayım. Çünkü bana
göre; bir türlü başlanamayan kitabın da herkesin görüp senin daha gidemediğin
o yerlerin de henüz izleyemediğin aklındaki o filmin de bir türlü bir araya
gelemediğin o arkadaş toplantılarının da bir zamanı var. Çünkü her şey
olması gerektiği zamanda olur. En iyi şekilde anlayacağın tam da ihtiyacının
olduğu, iyi ki öyle olmuş diyeceğin zamanlarda... Uzun lafın kısası Lübnanlı küçük
Zain'in hikayesinin kalbimi acıtması da bu zamana denk gelmeliymiş...
Lübnan/Fransa
ortak yapımı filmin yönetmen koltuğunda, tam bir kadın hikayesi diye tanımlayabileceğim, hem yönetip hem başrolünde oynadığı 'Karamel' filminde hayran olduğum Nadine
Labaki var. Cannes'dan ödüllerle dönen film, bu seneki yabancı dilde Oscar adayıydı...
Ailesini
mahkemeye veren küçük Zain'in 'anne ve babana neden dava açtın' sorusuna 'beni dünyaya getirdikleri için'
diyaloğuyla başlayan film, Lübnanlı yönetmenin bizi mahkeme salonundan alıp,
Zain'in başına gelen her şeyi en gerçek ve dokunaklı haliyle yaklaşık 2 saat
boyunca, işte siz evinizde rahat rahat oturur ve her şeyden şikayet ederken buralarda hayat hep böyle diye içimize işleye işleye, nefesimizi tutarak, bazen
utanıp, bazen öfkelenip, bazen acıyarak, Zain'in yüzündeki duyguları ta içimizde
hissettirerek sunuyor. Bize ise söyleyecek hiçbir söz bırakmıyor... Film, bazılarına çok klişe gelebilir. Klasik Ortadoğu alın size Araplar işte diyenler de olabilir...
Görsel ve sanat
adı geçen her şey insan üzerinde etkili ve tabii ki görecelidir... Bunu dine,
kültüre, cahilliğe her şeye yorabilirsiniz. Taraflı bulabilir, batıyı kurtarıcı gösteriyor tam onların istediği tarz bir film diye
de düşünebilirsiniz... Görmek istediklerinizi görüp diğerlerini yok
sayabilirsiniz ama ben yine de orada geçen konu o kadar insani ki etkilenmemek
çok zor diye düşünenlerdenim...
Hala izlemeyen
kaldı mı bilmiyorum ama biraz filmin konusundan bahsedelim; Filmin kahramanı
Lübnanlı 12 yaşındaki Zain, hem ailesine hem sokaklara hem insanlara karşı
mücadele içindeki Zain, okula gitmesi gereken yaşta ailesine yardım için yaşından
ve vücudunun kaldıracağından kat kat fazla işler yaparak, ne çocukluğunu ne
insanlığını yaşayabilen, sadece ona biçilen hayattaki görevini yerine getirmek
için çabalayan bir birey, daha yeni ergenliğe giren kız kardeşi başlık parası karşılığında
mahallenin bakkalına verilmesin diye bütün gücüyle uğraştığı mücadeleyi kaybedince
evi terk ediyor.
Sonrasında karşısına çıkan Etiyopyalı mülteci Rahil ve oğlu Yonas ile kader ortaklığı başlıyor gururlu,
akıllı, inatçı, savaşçı Zain'in...
Oyunculuk
kökenli yönetmen Nadine Labaki bu filminde de kendisine avukat rolünü seçmiş. Ortaya çıkan performanslarda oyuncu/yönetmen olmasının çok etkili olduğunu
düşünüyorum. Üstelik oyuncuların profesyonel olmaması, hem bu düşüncemi hem de
filmin etkisini daha da artırıyor, 1.5 yaşındaki bebekten bile muhteşem
performanslar çıkaran yönetmen ve ekibini takdir etmemek mümkün değil...
Bir şehrin arka
sokaklarındaki yoksulluk, göçmenlik, işsizlik, adaletsizlik, çocukluk, aile,
sevgi gibi evrensel kavramları işleyen filmin olağanüstü oyuncusu Zain Al
Rafeea gerçekte de Suriyeli mülteci bir ailenin çocuğuymuş, belki de yaşadığı
sıkıntıları bu denli iyi oynaması tesadüf değildir...
Filmin başından
sonuna kadar anne ve babaya kızıyorsunuz ama sonunda herkesle empati
kurabiliyorsunuz. Filmin en önemli özelliğinden biri bu olabilir. Bence diğer
bir özelliği her yönden başarılı çekimlerle yoksul mahallelerin en derinine
inerek, tıpkı Zain'in annesinin mahkemede dile getirdiği gibi "benim
yaşadıklarımı asla yaşamadınız, kabuslarınızda bile yaşamayacaksınız. Bu yüzden
beni yargılamaya kalkmayın" sözlerindeki çaresiz, yok sayılmış hayatlara
tanıklık ettiriyor. Oradalar ve yaşıyorlar biz görsek de görmesek de... Yönetmen, ön yargılarımıza bir ayar çekiyor ve ekrandan vicdanımıza
sesleniyor...
"Kafernahum"
iyi performanslar, duygu dolu sahneler, gerçek hisler, mekanlar, yaşamlar için
izlenebilir ama en çok da bizden uzak görünen aslında hiç de uzak olmayan
yaşamlara biraz daha yakından bakmak, Zain gibi çocukları daha iyi anlamak için
izlenmeli...
Belki geç de
olsa siz de benim gibi doğru zamanı bekleyenlerdensinizdir... Belki de dünyaya
bir de cesur, vicdanlı, savaşçı Zain'in gözünden bakma zamanıdır…
Sevgiyle,
Yazıyı serbestiyet.com'dan okumak için;
Yazıyı serbestiyet.com'dan okumak için;
Yorumlar
Yorum Gönder