Ana içeriğe atla

"Ömrüm" bir Cem Karaca öyküsü...


"Bazı şeyler eskimez. Eskiyenlerin yanında yepyeni durur. Süslü püslü yalan yanında çırılçıplak gerçeğin ta kendisidir bazı insanlar. Bkz. Cem Karaca" yazmış sevenlerinden biri Youtube'daki şarkılarından birinin yorum kısmına... Ne güzel bir tespit diye düşündüm ilk okuduğumda... Bir sanatçıya söylenebilecek en güzel sözler değil mi sizce de?

Cem Karaca'yı oldum olası sevmişimdir. Duruşunu, hakkında söylenen onca söze rağmen bildiğini yapmaktan vazgeçmeyişini, sanatını, dünyanın değiştiği gibi kendisinin de değişebilmesini tabi ki en çok yorumculuğunu... Burada Cem Karaca'yı anlatmaya kalksam buna bilgim yetmez, benim bahsedeceğim bu hafta sonu izlediğim bir gösteri hakkında... Doğumundan ölümüne dek, eserlerinden örneklerle hayatının konu alındığı "Bir Cem Karaca Öyküsü" olarak tanımlanan "Ömrüm" isimli tek kişilik müzikli gösteri...

Oyuncu ve Müzisyen Renan Bilek'in müzikteki ustam dediği Cem Karaca’yla çalıştığı dönemdeki anılarıyla renklendirdiği, Cem Karaca'nın sanatçı kimliği ve özel yaşamına dair bilinmeyenlerin de aktarıldığı, yine tamamı Cem Karaca'nın şarkılarından oluşan, Eylem Pelit ve Orkestrasının eşliğinde birbirinden güzel eserlerin Renan Bilek'in mükemmel performansıyla ortaya çıkardığı müzikli gösteri...

Cem Karaca'nın son zamanlarına yetişmiş olsam da hala geriye dönüp dönüp dinlediğim şarkıları vardır. Her seferinde keşke canlı izleyebilseydim diye düşündüren şarkılarından biri de "Ömrüm"dür... Aynı zamanda bana göre en güzel ömrüm diyebilen insandır kendisi... Belki de bu şarkıyı çok sevdiğimden, gösterinin isminin "Ömrüm" olduğunu duyduğumda özellikle de o kadar klasikleşmiş şarkısının arasından bunun seçilmesi daha da meraklanmama neden oldu.

İtiraf ediyorum. Renan Bilek'in çok iyi bir oyuncu ve müzisyen olduğunu biliyordum ama yine de Cem Karaca şarkılarını söylemek herkesin harcı değil diye düşünüyordum ve gerçekten neyle karşılaşacağımı bilmeden heyecanla gittiğim bir gösteriden, hayran kalarak ve takdir ederek çıkmaktan ve bunu itiraf etmekten gurur duyuyorum...

Gösteriden küçük bir bölüm paylaşayım;

Cem Karaca'nın vatandaşlıktan çıkarıldığı dönemlerde Kos Adası'na gidip Bodrum'u izleyerek;

Şu adadan şu Bodrum'a yüzesim gelir.
Yüzsem de çıkamam ki of be!
Kuş olup ta o yakaya uçasım gelir.
Uçsam da konamam ki of be!
Geceleri ben adadan Bodrum'a bakardım.
Işıkları ben görürdüm of be!
Türküleri ben koklardım gökyüzünü ben dinlerdim.
Ve de nasıl özlerdim of be!

Şarkısını yaptığını ve aradan yıllar geçip de ülkesine döndüğünde, konserlerinde dönek diye yuhalandığında buna gücenerek şarkıya;

Ben döneksem döndüm diye memleketime,
Döndüm baba döndüm işte oh be!

Sözlerini eklediğini biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum ve öğrendiğimde bir kez daha hayran oldum kendisine...

Cem Karaca'nın hayatında bir çok şeye tanık olacağınız, bazen hüzünlenip ama daha çok güleceğiniz ve kulaklarınızın pasını silecek bir performansla ruhunuzu şımartacağınız güzel bir gösteri izlemek isterseniz bu gösteriyi kaçırmayın derim.

Yazıyı serbestiyet.com'dan okumak için;

İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

İçimdeki Yaz

  Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...