Ana içeriğe atla

Muhsin Ertuğrul’a farklı bir bakış; kim var orada?

Tiyatromuzun tarihini bir de Muhsin Ertuğrul'dan dinlemeye ne dersiniz?

"Diyelim ki Muhsin Ertuğrul bir gece vakti masasının başında oturmuş anılarını kaleme alıyor. Ama kişisel bir tarih değil, tiyatromuzun tarihini anlatıyor... Ve diyelim ki maziden iki hayalet beliriyor hayalinde: Biri ilk hocam dediği dostu "Vahram Papazyan" diğeri hiçbirimizin adını bilmediği bir kadın oyuncu... Muhsin Bey hayalinde dirilttiği bu eski dostları sayesinde geçmişiyle hesaplaşıyor..."

Meraklandınız değil mi? Broşürde yazan tanıtımı okuduğumda ben de meraklandım...

Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) bu sezon "Kim Var Orada? Muhsin Bey'in Son Hamlet'i" isimli oyunla karşımıza çıktı...

Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu isminden de anlaşılacağı üzere Boğaziçi Üniversitesi mezunları tarafından 1995 yılında kurulan, tiyatroya emek veren eski ve başarılı bir ekip... Daha önce izleme fırsatı bulduğum bir kaç oyunları ve geçen akşam izlediğim oyunu karşılaştırdığımda gerçekten de iyi işler çıkardıklarına bir kez daha tanık olmanın keyfini yaşadım...

Tiyatromuzun, Osmanlı'dan Cumhuriyet'in ilk zamanlarına kadar uzanan dönüşüm sürecinden parçalara tanık olduğumuz oyun, gerek karakter derinliği, gerek iyi araştırılmış, kurgulanmış, her duygunun dozunda paylaşıldığı metni ve en önemlisi de sizi oyunun içine çeken ve duygudan duyguya sürükleyen oyunculuklarla "Kim Var Orada?" bu sezonun en iyi oyunlarından biri olduğunu izleyen herkese hissettiriyor...


Tiyatro aşığı bir insan olarak fazlaca oyun izleme şansına sahibim... Ve genelde oyunlarla ilgili olumsuz eleştiri yapmaktan kaçınırım, çünkü; küçük, büyük, devlet, şehir, özel tiyatro ayırmadan her oyunda çok fazla emek olduğunu, sadece bu yüzden bile saygı duyulması gerektiğine inanırım. Ayrıca benim beğenmediğim bir oyunu başka biri çok beğenebilir ya da tam tersi olabilir... Ama bütün bu düşüncelerime rağmen gerçekten tahammülleri zorlayan oyunlara da denk geldiğim çoktur...  İşte Kim Var Orada? gibi oyunlar izlediğimde hafızam tazelenip, bütün o anıların yerini hoş duyguların alması bir izleyici olarak en keyifli anlardan biri...

Tiyatro tarihimize adını altın harflerle kazıyan Muhsin Ertuğrul'un hayatına dair bilgi sahibi olmak, tarihteki Ermeni tiyatrocular ve serüvenlerini öğrenmek, kusursuz bir reji, kah güldürüp, kah duygulandıran ve dakikalarca ayakta alkışlanan ders niteliğindeki oyunculuklarla ki (ben öğretmen olsam, bütün öğrencilerime ödev verirdim ) ve beklenmeyen sürprizleriyle sezonun en iyi oyunlarından biri olan "Kim Var Orada? Muhsin Bey'in Son Hamlet'i”ni  izleyebilirsiniz.

Tek olumsuz eleştirim oyunun çok az oynaması. Daha fazla seyirciyle buluşması dileğiyle...


İnstagram adreslerim: 

Sevil Özdemir



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kan bağı olmayan kız kardeşler...

Kız kardeş candır, kandır, dosttur...  Bir de kan bağı olmadan kardeş bildiklerin vardır. Onlarla öyle şeyler yaşar ve paylaşırsın ki fark etmeden aile olursun... Beraber büyürsün, öğrenirsin, dinlersin, akıl verirsin, sevinirsin, üzülürsün... Kimseyle paylaşmadıklarını paylaşır, kimseye anlatılmayanların seninle paylaşıldığını bilirsin. Zaman önce güvenmeyi, sonra güvenine en sadık kalanların kız kardeşler olduğunu öğretir... Sonsuz bir güvenle sırtını yaslarsın. Bilirsin ki kardeş candır, candan zarar gelmez... Sonra aile genişler, evlenip çoluk çocuğa karışılır... Görünce gözlerinin ışıldadığı, görmediğinde içini sızlatan yeğenler doğar, sevgiyle büyürler... Aile büyüdükçe paylaşımlar artar, bağlar derinleşir... Bir sıkıntın olsa bilirsin ki kimse yoksa onlar var. Bu duyguyu dünyalara değişmezsin... Çünkü, bu dünyanın en güven verici şeyidir... Onların karşına çıkması tesadüf değildir. Bunu hep bilirsin... Kız kardeşler kandır, candır, varlığına hep şükredilenlerdir... K...

Mahir Bey’in Kalemi

  Rahmetli Mahir bey, çok görgülü bir beyefendiydi. Bu şımarık çocuklar nasıl onun torunu olabilir? Hafsalam almıyor. Siyah kadife kutuyu açıp, görücüye çıkarır gibi beni gururla arkadaşlarına gösterirken, Japonya seyahatinde gördüğünü ve o an vurulduğunu anlatırdı. Herkesin hayran bakışları eşliğinde dolaşırdım odayı. Kimse elini uzatmaya cesaret edemez, uzaktan bakmakla yetinirlerdi. Hiç kıyamazdı bana Mahir bey, Allah'ın rahmeti üstüne olsun. Ahh ne günlerdi... İlk zamanlar evli değildi tabii, bayağı gençti. Belli ki bir sevdiği vardı. Beni mürekkebe batırır tam hevesle yazacakken, bir satır yazar, yazdığını beğenmez, buruşturup atardı kağıdı. Ne aşk mektupları yazdık beraber, helali hoş olsun. Çok beyefendi bir insandı. Bütün iş seyahatlerinde beni de yanında gezdirirdi. Uçakta, restoranda nerede aklına bir şey gelse hemen notlar alır, ben de o esnada etrafı seyrederdim. Çok yer gördüm sayesinde, çok... Uzak Doğu’dan b...

Kaybolan Manzara

  "Tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın Sarıldım kadehlere, derman olur diyerek Kalmadı tesellisi ne şarkının, ne sazın..." Nesrin Sipahi'nin sesi, baba yadigarı gramofondaki plaktan tatlı tatlı etrafa yayılıyor. "Kalmadı tesellisi" diyor "Ne şarkının, ne sazın," balkona kurduğu çilingir sofrasında, mavi-beyaz çizgili pijaması ve beyaz atletiyle oturmuş, çok az görünen deniz manzarasına kadehini kaldırıyor, "Sarıldım kadehlere, derman olur diyerekkk..." İçindeki denizi dalga dalga coşturan şarkıya, tüm benliğiyle eşlik ediyor. Yazdan kalma o eylül akşamında, tatlı bir esinti kadehini yalayıp, kulağının arkasından süzülüyor. İçi ürperiyor. Karısı olsa "Üşüteceksin Hilmi Bey, üstüne bir şey giy!" diye söylenirdi. Ona karşılık verir gibi "Ne var sanki bu havada üşütecek. Mis gibi hava, miss," diyor. Kafasını kaldırıp yıldızlara bakıyor. Yıldızlar onu göz kırparak selamlıyor. Nered...