Son zamanlarda iyice rutinleşmiş olan balkondaki yerime oturmuş, bahçedeki mandalina ağacını seyrediyorum. Meyveleri iyice o davetkar sarı rengine büründü. Eskiden olsa koşarak yanına gider, daha eve getirmeden iki üç tanesini dalından koparmanın zevkiyle mideye indirirdim. Şimdiyse hiç canım istemiyor. Babamın , fideyi bahçeye diktiği günü dün gibi hatırlıyorum. Büyümüş mü ? d iye her gün balkona çıkıp kontrol edişimi, boyum yetişmediği için onun koparıp bana uzattığı ilk mandalinayı nasıl coşkun bir sevinçle yediğimi de. İçimdeki özlem , mandalinanın tatlı-ekşi tadına kar ı şıyor. Bir uçak sesine kafamı kaldırıyorum, gitmeyeceğimi bile bile , " U zaklara mı gitsem?" diye düşünüyorum. Uçak g eçiyor , ben babamın hatırası ağaca bakmaya devam ediyorum. Tatlı bir sonbahar serinliği teğet geçiyor, ürperiyorum. Annemin balkon için bıraktığı şalı alıp sarınıyorum. İşte bu koku! Bütün kokulardan baskın geliyor. " Tarihi parfümünü değiştirmemek için direne...
Söz uçar, yazı kalır!