Meltem, ustaca bir hareketle kahve tepsisini tek eliyle tutarken, diğer eliyle mutfak kapısını kapatıyor. Yürüyüşündeki sakinlik, evin her köşesine yayılarak bana doğru geliyor. Kısa bir an yüzündeki anlayışlı tebessümün içimi ferahlatmasına izin veriyorum. Elindeki tepsiyi benim uzandığım koltuğun yanındaki sehpaya bırakıyor. Sehpayı bana biraz daha yaklaştırıp kendi fincanını alarak, karşımdaki tek kişilik koltuğa oturuyor. Gözüm, Meltem'in eve girer girmez açtığı balkondan gelen esintiyle hareket eden tüle takılıyor. Açık gri tül, havalanıyor. Havalanıyor. Sönüyor... Dışarıdan gelen kuş sesleri sanki baharı müjdeliyor ama onları duymazdan geliyorum. Uzun zaman karanlıkta kalmış da ışıkla ilk kez karşılaşmanın verdiği o kör edici his gibi, balkondan gelen temiz hava ciğerlerimi zorluyor. Televizyon ünitesinin üzerindeki toz tabakasına hızlı bir bakış atıp, onun önündeki şövaleye ve büyük ihtimalle yarım kalan resimler arasına girecek olan gün batımı tablosuna bakıyorum. Sadece b...
Zamanda yapacağı yolculuktan habersiz, elindeki kitabı dikkatle inceliyor ve "En az on beş sene olmuştur," diye tahmin yürütüyor. Okuduğunu pek hatırlayamıyor ama belli ki onun kitabı, hep yaptığı gibi ilk sayfasına tarih atıp bir de not yazmış. İşte tam düşündüğü gibi, on beş sene öncesinin tarihi. Üniversiteye hazırlandığı sene. "Peruş'un hediyesi" diye de not düşmüş. Hafif bir esintiyle irkilip, yan sandalyedeki şala uzanıyor, burnuna gelen melisa kokusuyla mest olurken bakışlarını balkonun en ucundaki büyük, yeşil saksının içinde, narin bir genç kız gibi süzülen melisaya çevirip "Ahh! Melisa, sakın kokunu sadece rüzgara bırakma," diye tembihliyor ve havada kalan ferahlatıcı kokuyu içine çekiyor. Şalın yumuşak sıcaklığına sarınıp, bir yandan kahvesini yudumlarken karıştırdığı kitabın içinde bir fotoğraf buluyor. Üç kişi var fotoğrafta, ikisinin yüzü kalemle karalanmış. "Kıskanç Serap" diye azarlıyor on beş sene önceki hâlini. Fotoğraftak...