"Neden, geçmek bilmeyen bir acıya sahibim?" diye sorduğunda, psikoloğu, "İyileşmek; dışarıdan içeriye değil, içeriden dışarıya doğru gerçekleşir," demişti, oysa boşandıktan sonra, bunun geçmesi için her şeyi denemişti. Ayrıca bu ortak kararlarıydı, ortada öyle kaotik bir durum da yoktu. Kendini akarsuya bırakır gibi sosyal çevresinin genişliğine bırakmış; akşam yemekleri, partiler, flörtler, alışveriş çılgınlığı, sinema günleri hatta bir keresinde annesinin altın gününe bile katılmıştı ki bu büyük bir hataydı, kabul ediyordu. Neredeyse hiç yalnız kalmamış, taşındığından beri tam olarak yerleşmeye bile fırsat bulamamıştı. Anlamıyordu... Herkes onu iltifat yağmuruna tutuyor, harika göründüğünden, bu kadar çabuk toparlamasına hayranlık duyduklarından bahsediyorlardı. Ona göre toparlanacak bir şey yoktu ki, sadece hayatına devam ediyordu. Yakın arkadaşı Sibel pek böyle düşünmüyordu gerçi ve bunu birkaç kez söylemeye çalışmış ama o dalgaya alıp kızı susturmuştu. "...
Söz uçar, yazı kalır!